Saygılarımla!

Fenerbahçe'nin futbolun gerçekleriyle "sözleşme yapabilen" çok az insan tanıyorum ama transfer sözleşmelerine çocuklarının ömrünü veren o kadar çok insan var ki!

Bu hafta sonu futbol maçlarını birkaç arkadaşımla birlikte izledim. Birçoğu etiketli transferlerle Oscar ödüllü filmler gibi maçlar izlemeyi falan bekliyordu, bazıları da etiketli isimlerin kof çıkma ihtimalini hissediyordu.

Hepsine bir soru sordum; "bir şeyleri kaybetmek pahasına haksızlığa karşı duracak yüreğiniz oldu mu hiç"

Her ihtimale karşı cevabı kendim verdim. "Olmadıysa kendinize saygı duymak için de bir nedeniniz olamaz."

Bereket bu hafta sonu A Milli Kadın Voleybol Takımı'mızın Avrupa Şampiyonu olduğu maçlar Oscar ödüllerini bile sollayan görüntülerle doluydu.

Hiçbir spor branşımızda bu kadar gururlanmadık. Kadın yüreğinin spordaki emsalsiz duruşuna saygılarımı sundum.

Düşündüm de futbolun çamurlu ayakkabılarını mücevher kutularında saklayan başkanlar ve yöneticiler varken, futbolda böyle bir zarafeti de bulamayız kaliteyi de! Çünkü erkekler kötülüğün zenginliğine bile sahip çıktı, o yüzden yürek zenginliği tarihe karıştı. Erkekler kadınlar kadar yürekli olsaydı futbolumuz da başka olurdu insanlığımız da. Üstelik dilinin altında jiletle gezen yöneticilik mevsimi de açılmadı henüz.

Neyse, futbol maçlarından kalanlara baktım.

Fenerbahçe'nin kötü oynar gibi göründüğü dakikalarda bile maçı kazanacak havası hiç kaybolmadı. Maçın ilk yarısında Ankaragücü'nün Fenerbahçe'yi hapsettiği dakikalar var. O dakikalarda orta alandaki başıboş gezen adamların, savunmadaki ağır aksaklığın dışavurumu mevcutken, Fenerbahçe takımında "ben bunları aşarım" havası da vardı.

Tadic'in sadece yetenekten değil liderlik ruhundan da söz ettim, Dzeko'nun formasına duyduğu sadakatten de.

Ama koca takımda Ferdi Kadıoğlu'nun eksikliğinin bu denli hissedilmesini de bir delikanlının bütün transferlere bedel olduğu gerçeğiyle takas ettim.

Icardi'nin ilk kez bu kadar mahkum olduğu bir maç izledim. Onu mahkum eden rakip savunma değil kendi arkadaşlarıydı.