Verilerin eksik ve bazen de şüpheyi davet edecek bir şekilde mükemmel olarak kaydedilmeleri ve seçici olarak derlenmiş bulunmaları gibi sebeplerden ötürü Osmanlı sanayiini nicelik boyutuyla çalışmanın güçlüklerine dair epey bir kelâm etmiş bulunuyoruz. Son olarak, 1925-1926 Devlet Salnamesi'nin teşviklerden yararlanan kuruluşların listesini vermesi
Osmanlı İmparatorluğu'nun son vakanüvisi Abdurrahman Şeref Bey, Teşvik-i Sanayi Kanunu'ndan yararlanan fabrika sahipleri arasındaydı. Sadece İstanbul ve Batı Anadolu'daki 7 şehirde ve o da ancak belirli sanayi dallarında yapılabilen 1913- 1915 yılı sanayi sayımının sorunları gerçekten de saymakla tükenir gibi değildir. Ayrıntılı istatistik bilgiler
Osmanlı sanayii ve sanayileşmesi gibi bir konuyu, özellikle nicelik boyutunu da işin içine katarak çalışabilmek için istatistik verilerinin ne kadar elzem olduğunu fakat eldeki verilerin çok fasılalı, kapsamlarının sınırlı ve daha da önemlisi, güvenilirliklerinin şüpheli olduğunu söylüyordum. Her açıdan önemli olmasına rağmen Osmanlı devletinin 189
Osmanlı sanayii konusunu ele alırken en ciddî sıkıntı, düzenli, tutarlı ve güvenilir istatistik verilerine sahip olmamamızdır. Gelelim Osmanlı sanayii ve sanayileşme konusunu çalışmanın içkin güçlüklerine. "İçkin" derken bir soyutlama yapıyorum. Bu konuda Cumhuriyet'in başlarından beri yapılan kapsamlı tarihsizleştirmenin kamunun genişçe kesimlerin
Osmanlı'da sanayi var mıydı" sorusu düz bir sorudur, değer yargılarıyla yüklenmiş değildir. Soranın gerçekten de bu hususu merak ettiğini düşünürüm. Benim bu soruya cevabım olumludur. İşi tarihî gerçekleri araştırmak ve geçmişi mümkün olduğunca anlamak olan bir tarihçi olarak, mevcut veriler ışığında olumsuz bir cevap vermem de esasen mümkün değild
Başlıktaki soruya, Cumhuriyet Türkiye'sinde başından beri öğretildiği ve bugün bazılarının çok daha keskin ve o oranda da karikatürleşmiş bir dogmatiklikle inanmaya devam ettiği gibi "Hayır, yoktu" cevabını verirseniz ne âlâ. Hiç değilse bir kısım akademisyenin ve ahalinin öfkesini çekmezsiniz. Yok, benim gibi, "Vardı" deyip hangi koşullar altında
III. Selim'in, diğer çağdaşlarından daha fazla bir şekilde olağanüstüne, sihre veya büyüye inandığını kendi şiirlerinden göremediğimi söylüyordum. Onun elinden çıkma hatt-ı hümâyunlarda da bu konuda bir işaret yoktur. Dahası sihri, Müslüman olmayanların bir faaliyeti olarak gördüğüne dair bir dörtlüğü bulunuyor: "Küff
Fark ettim ki bazı kaynaklarda "Tatarcıkzâde" lâkabı ile anılmasına rağmen Abdullah Molla'ya hep "Tatarcık" demişim. Evet, daha sonraki kaynaklarda "Tatarcıkzâde" diye de geçer ama daha genç çağdaşı ve aralarında dostluk bulunan vakanüvis Mütercim Asım'ın ve sonra Cevdet Paşa'nın "Tatarcık" demesine bakarak biz de böyle desek yanlış yapmış olmayız
Osman Bey'in Bapheus Koyunhisar Savaşı varsa, Orhan Bey'in de Pelekanon Eskihisar Savaşı vardır. Birincisi nasıl Osman Bey'in Doğu Roma kaynaklarında ilk kez görülmesini sağlamış ve hatta İnalcık'a göre Osmanlı devletinin kuruluş tarihi olmuş ise ikincisi de bir Osmanlı hükümdarıyla bir Bizans imparatorunu savaş meydanında ilk kez karşı karşıya g
Erken Osmanlı kroniklerinde anlatılan hiçbir şey tesadüfî olmadığı için ve bahusus modern tarihçiler bu kaynaklarda anlatılanları yorumlayarak Osmanlı tarihinin bu dönemi hakkında bazen radikal de olabilen sonuçlara ulaştıkları için "ak börk- kızıl börk" meselesine devam edelim. Kısaca hatırlayacak olursak, bu kroniklerden Anonim ve Oruç Bey, Orhan
© 2016