Bir bavulun hikâyesi

Üstad Bediüzzaman, Hekimoğlu ve arkadaşları ile sohbet ederken söylemişti aşağıdaki cümleyi: 'Almanya ve Amerika'dan Risale-i Nurlar isteniyor buraya gidecek kardeşlerimiz Risale-i Nur götürsünler.'İki veya üç ay sonra Amerika'ya kurs emrim geldi. Hemen ilişiğimi kesip Erzurum'dan trene bindim. Beni uğurlayan iki kişi vardı. Milliyetçi olan İsmail Can. 'Amerika'ya ne götüreceksin' diye sordu. -Risale-i Nurları. -Kardeşim ömründe ilk defa Amerika'ya gideceksin Amerika yerine hapishaneye gitme. Diğeri Nakşi tarikatına bağlı bir dindardı. O bu emri verene aittir; bizi ilgilendirmez dedi. Halbuki bu şahısa da Bediüzzaman'ı ziyaret ettiğimden, onun söylediği şeylerden bahsetmemiştim. Milliyetçi olan 'Öyleyse ben karışmıyorum kardeşim sözümü geri aldım' dedi. Ve tahmin ettiğiniz gibi kafam karmakarışıktı. Ankara'ya gelince Risale-i Nurları temin ettim. Bunlardan bir kısmı eskimez yazı pek azı yeni yazı ile idi. Onları bir bavula doldurdum. Bavulumdaki elbise, çamaşır ve ayakkabı gibi eşyalarımı da valize yerleştirdim böylece Esenboğa Havaalanına gittik. Çıkış kontrolleri başladı. Yaklaşık 100 kişiydik. En başta yüksek dereceli kumandanların bavulları gümrük çıkış kontrollerine tabi tutuluyordu. Bu durumu görünce canım iyice sıkıldı. Onların bavulları kontrol edildikten sonra bizimkiler haydi haydi. Artık dönüşü olmayan bir yola gelmiştim. Öyleyse hal-i vaziyeti olduğu gibi kabul etmekten başka çare yok biz de kabul ettik bekledik. Sıra benim bavulları kontrole geldi. Memur içinde Risale-i Nurlar olan bavulu tuttuğu gibi döner merdivenlere attı. Risale-i Nurlar bulunan kocaman ve ağır hiç açılmadan giden tek bavul oldu. Diğerleri iyice arandı. Bu arada benim valiz de arandı hatta iki veya üç kutu lokum vardı onları sordular ve yokladılar. Amerika'da gümrük kontrolleri bizden daha sıkı. Ayrıca Amerikan gümrükçüler çok selahiyetli. Tüm bavullar ve çantalar iyice aranıp biraz bile yiyecek maddesi sokmuyorlardı. Sari hastalıklardan korkuyorlarmış.