İnternet teknoloji devlerinin oyun alanı mı

Alt tarafı bilgiye kolay ulaşacak, iki kelamımızı paylaşacaktık... Oysa 21. yüzyılın en büyük buluşu internetin geldiği durum pek çokları için çok da iç açıcı değil. Çöp yığını gibi üzerimize üzerimize gelen reklamlar, manipülasyonlar, troller, nefret grupları, kişisel bilgilerimizi toplamak için yarışan büyük veri avcıları içinde geldiğimiz nokta çok da parlak görünmüyor. Hala internete ulaşamayan milyonlarca insan var. Sansürlenen bağımsız haber siteleri, siber güvenlik riskleri derken dijital bir otoriterlik ile karşı karşıyayız.Geçen hafta ABD'de Beyaz Saray'ın yayınladığı 'İnternetin Geleceği Bildirgesi'yle ilgili haberleri okuyanlarınız vardır. 60'a yakın hükümetin imzaladığı bildirgeye kimileri 'İnternetin Nato'su diyor. Bu bildirgede Türkiye'nin imzası yok! Herhangi siyasi bir bağlayıcılığı olmayan bildirgede hükümetler, internete girişi engellemeyeceklerini, 'internet sakinleri'ni yasadışı olarak gözetlemek için algoritmaları kullanmayacaklarını seçimlerde yanlış bilgilendirme kampanyaları yürütmeyeceklerini taahhüt etti. Ülkeler ayrıca gençlerin, özellikle de genç kızların güvenliğini sağlama sözü verdi. Bu bildirgede ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri ve İngiltere'nin yanı sıra Maldivler, Peru, Nijer, Tobago, Mikronezya, Ukrayna, Kolombiya, Palau, Trinidad gibi ülkelerin de imzası var. İNTERNETİN RUHU BOZULDU! İnternetteki ilk web sitesi İngiliz bilim insanı Tim Berners-Lee tarafından 6 Ağustos 1991'de açıldı. Lee, Cern'deki fizikçilerden biriydi. Birbirinden uzak bilgisayarları birbiriyle konuşturma projesi ile 'www (World wide web)' sistemini oluşturdu. Bu projenin patentini bile almadı. Şu an 66 yaşında olan Tim Berners-Lee, Amerikan Bilimler Akademisi üyesi, MIT'de hoca. Bilim insanı özgür internet için yaptığı çalışmalara da devam ediyor. ABD'li şair, çiftçi ve siber güvenlik konusunda uzman bir aktivist olan John Perry Barlow ise 1996'da 'Siber Alanın Bağımsızlığı' bildirgesini yayınladı. Bilgiyi paylaşarak çoğaltmaktan ama bunu ticari kaygılardan uzak bir şekilde yapmaktan söz ediyordu. 2018 yılında hayatını kaybeden Barlow, EFF'nin (Electronic Frontier Foundation) kurucusuydu. Barlow yıllarca siber dünyada insanların hürriyetlerini korumak için çalıştı. İşler iyi gidecek gibi görünüyordu. İnternet o zaman sonsuz bilgi paylaşımının olduğu bir alan olarak hayal ediliyordu. İnternet yıllar içerisinde Silikon Vadisi'ndeki teknoloji kapitalistleri tarafından şekillendirildi. Bugün, tüm internet trafiğinin yarısından fazlası botlardan geliyor, reklamlar her yerde. Mark Zuckerberg metaverse ile bizi farklı dünyalara ışınlamanın hayalinde, Elon Musk'ın Twitter'ı 44 milyar dolara almasının arkasında ne olduğu ise henüz belirsiz. Yani internetin ruhunun 'bozulduğuna' dair hislerimiz çok da yanlış değil. Web 3'ün içerisinde herkes yolunu bulmaya çalışıyor. Web 1.0 bir nostalji olarak kaldı. Oysa, internetin erken dönemlerini anlatan web 1.0 anonim kullanıcıların yer aldığı, bilgiyi okumaya odaklı, kullanıcılarla arasında bir etkileşim bulunmayan bir alandı. Ne kadar ilkel değil mi!Kullanıcıların içerikler oluşturduğu, görece daha çok etkileşimin yaşandığı dönem web 2.0 dönemi olarak adlandırıldı. YouTube, Facebook, Twitter bu dönemde doğdu. Görünüşe göre veri 'karşılıksız' paylaşılıyordu ama arka planda milyarlarca dolarlık bir beklenti vardı. Veri, elmastan bile daha değerli bir hale geldi. Durmadan izlendiğimiz, para harcamak için teşvik edildiğimiz, insanların sosyal medyada influencer olmaları için çırpındığı bir dünya... Son günlerde teknoloji dünyasında çok konuşulan web 3.0 dönemine girdik bile... Web 3.0, dijital varlıklarımız üzerinde, teknolojik bir otoritenin kontrolünün olmayacağı bir internet vadediyor. Temel ilkeleri internetin ilk günlerine benziyor. Web 3'te merkezi olmayan uygulamaların, bireylerin kendi verileri üzerinde sahipliklerini sürdürmelerine izin vereceği iddia ediliyor. Pek çok aktivist, platform tekellerinin küçük firmalara bölünmesi, mülkiyet ve kontrolün kooperatiflere devredilmesi fikrini savunuyor. Şöyle bir benzetme de yapılıyor: İnterneti bir alışveriş merkezinden halk kütüphanesine dönüştürmek gerekiyor. Bu vaat hoş gibi görünse de teknoloji devleri web 3.0 için çoktan yatırımlarını yaptı bile. Şimdi Google'ı açıp bakayım, belki internetin geleceğinin ne olacağını görürüm!DİYET PLANIM: YOK Aralıklı oruç diyeti olarak bilinen intermittent fasting (IF), uzun bir zamandır, kilo vermeye yönelik kanıtlanmış en iyi yollardan biri kabul ediliyor. Konuyla ilgili araştırma üstüne araştırma yapıldı. Öyle ki artık bir trend olmaktan çıktı, yeme alışkanlığının temel dayanaklarından biri oldu. Ancak bilim sürekli gelişiyor, bu konuyla ilgili de keşfetmeye değer yeni araştırmalar var. New England Journal of Medicine'de yayınlanan yeni bir çalışmaya göre aralıklı orucun kilo vermeye çok da yardımcı olmadığı iddia ediliyor. Çalışmaya Çin'de obezite hastası 139 kişi katıldı. Bir yıl boyunca katılımcılar cinsiyetlerine bağlı olarak günde 1200 ile 1800 kalori içeren bir diyet uyguladı. Grubun yarısı sadece sabah 8 ile 16.00 arasında bu kaloriyi tüketti. Diğer grup ise aynı kaloriyi gün içinde tamamladı. Çalışmaya katılan bütün denekler kilo verdi, bu güzel haber. Ancak zaman kısıtlamasına uyanlar ve uymayanlar arasında kaybedilen kilo miktarında hiçbir fark görülmedi. Kan basıncı, glikoz seviyeleri gibi diğer önemli sağlık göstergelerinde de bir fark bulunamadı. Yine de aralıklı orucun ateşli savunucuları fikrini değiştirmedi! Bu beslenme düzeninin vücuttaki iltihaplanmayı azalttığını, anksiyete ve depresyon semptomlarını hafiflettiğini gösteren bilimsel araştırmalara kapılanlar kolay kolay bu metottan vazgeçmeyecek gibi görünüyor. Aralıklı oruç diyetinin popülerliğinin en önemli nedenlerinden biri de uygulamanın kolay olması. Sadece 8 saat içinde yemek yiyorsunuz, aralarda sadece kahve, çay, su tüketiyorsunuz. Doğrusu üç beş kilo vermek için bana da çok uyan bir yöntem! Yoksa karbonhidratı mı biraz azaltsam... Bilemedim!HAYDİ İYİ UYKULAR...Konu sağlıktan açılmışken devam edelim... Tabii ki bir araştırmadan söz edeceğim. Ne de olsa kanıta dayalı yazıyoruz şurada! "Uykusuz her gece bu soğuk sahnede" sadece güzel bir şarkı. Bilişsel olarak sağlıklı olmak için uyumaya ihtiyacımız var. Cambridge Üniversitesi Klinik Psikoloji profesörlerinden Barbara Jacquelyn Sahakian, yine aynı üniversiteden profesör Jianfeng