Nerede demleniyoruz

Yeni Şafak Gökhan Özcan - Nerede demleniyoruzZaman diye bir şey icat etmeye ihtiyaç duyduk. Gündelik işleri sıraya sekiye sokmak için böyle bir soyut ayarlama, bu sanal kurgu gerekli gibi geldi bize. İşe de yaradı aslında. Ama sonra her şeyi o kendimiz icat edip kendimizi inandırdığımız zaman tarifi içinde anlamaya, anlamlandırmaya ve yaşamaya başladık. Bu bize özlemek ve ertelemek gibi kolayca aşırılığına düştüğümüz yeni alışkanlıklar getirdi. Geçmeyen pişmanlıkları ve sönmeye mahkum umutları canımızla besleyip durduk. Bu ikilem arasında gidip gelmek bizim bütün hayatımız oldu neredeyse, yaşadığımız ânı hep unuttuk. Geçmişin etkisinden kurtulamıyor, kendimizi bir türlü tam olarak yaşadığımız ânın içine çekemiyorduk. Geçmişin özlemini ve ağır yükünü aynı anda sırtımızda taşımaya çalışıyor, doğal olarak bunu yapamıyorduk. Bizi yordu ve içimizin belini büktü hep bu.Bir taraftan da, yaşadığımız ânda olmayan, ulaşamadığımız her şeyi gelecekten beklemek yanlışına düştük. Bununla da yetinmedik; ertelemeyi bir imkan olarak gördük ve içinde bulunduğumuz ânda yapabileceğimiz pek çok şeyi öteleyerek ve yine öteleyerek elimizden kaçırır olduk.Oysa hayatımız olan biten her şeyin içinden geçtiği (Evet, film şeridi gibi!) tek bir ândan ibaret... Geçmiş dediğimiz o anın hatıralarından oluşuyor, gelecek de hayallerinden... Gerçek olan o ân... Hep onun içinde yaşıyoruz ve ne olup bitiyorsa onun içinde oluyor. Elbet, ne yaşanmadan kalıyorsa da o ânın içinde ona bir yer bulamadığımız için."Âlemden maksat ademdir, ademden maksat o demdir" buyuruyor Hazreti Mevlânâ. Burada 'adem'den kasıt insan, bu sebeple küçük harfle başladım onu yazmaya. Bu cümlenin işaret ettiği hakikat, Adem Aleyhisselam'dan başlayarak bütün insanlarda ayrı ayrı tezahür eder. Buradaki 'ayrı ayrı' ifadesi de yine izah babında...Geçmiş dediğimiz şey sıkı sıkıya dolu bir 'hafıza' aslında, yani içimizde hıfzettiğimiz bir şey... Yaşanmışlıklarla dolu ama belki daha çok yaşayamadıklarımızla... Gelecekse aslında bu hafızanın ters çevirimi gibi... Yaşanmışlıkları ve elbet yaşanamayacakları o ânın dışında bir yerde sunmayı vaat ediyor bize.Şu belli; bir şeyin yaşanması için onu ânın içinde idrak edip hayata geçirmemiz gerekiyor. Ancak biz genellikle o sıra ya geçmişe kapılıp gitmiş ya her şeyi geleceğe bırakmak için kendimize çeşit