Geri alamamak

Bir taşı suya atmak gibi olup geçiveriyor bazı şeyler. Kısacık bir zaman halkalanıyor sanki suyun üstünde ve kaybolup gidiyor sonra. Ne suyun üstündeki izleri biraz daha orada tutmak mümkün, ne taşı geriye almak... Bazı şeyler diye söze başladım ama aslında her şey böyle hayatımızda... Hatta hayatın kendisi böyle... Suya atılmış bir taş, suyun yüzeyinde bıraktığı belli belirsiz izler ve..."Mümkün olsa da elime bir silgi alsam ve geriye doğru yürüyüp hayatımın bütün yanlışlarını silsem..." diye geçirdi içinden. Geriye pek fazla bir şey kalmayacağını düşünerek bıraktı silgiyi hayalinin elinden.Zaman içinde yolculuk yapmaya meraklı oldu hep insanlar... Romanlar yazıldı, filmler çekildi bununla ilgili... Acaba içimizdeki dayanılmaz geri alma arzusuyla bir ilgisi var mı bunun diye düşünüyorum bazen. Şöyle düşününce, kimin aklına milyon tane şey gelmez geri almak isteyeceği! Yapmayı ya da yapmamayı ya da başka türlü yapmayı isteyebileceğimiz şeylerle dolu kafamızın içi... Yapma konusunda hep tek hakkımız var, bir karar veriyoruz ve mecburen o kararın açtığı yoldan gidiyoruz. Her defasında doğruyu bulma kabiliyetimiz olmadığına göre bazen yanlışı seçiyor, yanılıyoruz. Geri alıp doğrusunu seçme hakkımız olsa bunu elbet yaparız. Ama yok! Tabiatı böyle değil hayatın, böyle yaratılmamış dünya. Suya attığımız taşı geriye alamıyoruz. Yaptığımız her şey, doğru ya da yanlış öylece kayda geçiyor, hükme bağlanıp geçmişe kayıtlanıyor. Yanlışlarımız ağacın üstüne atılan çentikler gibi bizimle birlikte yaşıyor. Zamanın yaraları... Pişmanlıkların takvim yaprakları gibi..."Doğduğum günkü kadar bilge olamadığım için hep pişmanlık duymuşumdur" diyor Henry David Thoreau, 'Walden'da. Yaşayıp bir şeyler biriktirdikçe olgunlaşacağımızı düşünüyoruz oysa biz. İnsan masumiyetiyle birlikte doğduğuna göre, yaşadıkça insanlığından, berraklığından, safiyetinden, kendiliğinden bir şeyleri kaybediyor aslında. Olgunluğu doğduğumuz günkü masumiyetimize geri dönmek olarak düşünmeliyiz belki de. Hayatın safralarını üstümüzden ata ata, yaşamanın kirinden, pasından arına arına, üstümüzdeki dünya ağırlıklarından kurtula kurtula... Albert Camus, 'Yabancı'da şöyle işaret ediyor bu gerçeğe: "...hiç kimse Tanrı'nın bağışlamayacağı kadar günahkâr olamazmış ama bunun için insanın nedamet getirip ruhu bomboş, her şeyi kabullenmeye