Eğride doğru olmaz!

İnsanın söz söyleme iştahını kaybetmesine yol açabilecek ne kadar çok şey var. Kastın ne olduğuna dair bir zihinsel gayret içine girmeye razı pek az kişi oluyor çoğunlukla etrafta ve onların sayıları da giderek azalıyor. Buna karşılık açığınızı arayanların, punduna getirip ayar vermek üzere pusuda bekleyenlerin, sizi harcayarak yükselebileceği vehmiyle yaşayanların, dağarcığına ekledikleriyle 724 hava atma fırsatı kollayanların, kendi başarısızlıklarını herkesi başarısız kılarak alt edebileceğine inananların sayısı ise giderek artıyor. Gerçek hayatın insani gereklerinden ve mesuliyetlerinden sanal dünyanın güya maliyetsiz, engelsiz, yerçekimsiz, her türlü kayıttan azade evrenine kaçmakla yine güya her türlü ağırlıklarından kurtuluyor zamane insanları. Dilin kemiği var ama klavyelerin yok. O kadar yok ki, yakında 'beğen', 'takip et' gibi tıklama mahallerine 'yık!', 'yok et!', 'harca!', 'linç et' gibi yeni ibareler eklenecek diye korkuyorum. Gidiş oraya doğru çünkü... Geçmişte nadiren kullandığımız 'linç' kelimesinin günün en popüler kelimelerinden biri haline gelmesinde bu yönde bir işaret yok mu Var elbet ama bu işaretleri görmeye pek kimsenin hevesi yok.Bu yeni hayatın, bu yeni iletişim araçları ve mecralarının, (şahsen beni derinden endişelere sevk eden) yeni bir insan modeli inşa ettiğine dair ne zaman bir yerlerde bir bahis açılsa argümanlar ve karşı argümanların tokuşturulduğu tartışmalar ortaya çıkıyor. Kanıksamışlar ve tedirginler diye isimlendirmeyi tercih ettiğim iki taraf bir uzlaşı noktası olmayan ve zaman zaman utandırıcı sertlikte sözel itiş kakışlara girişiyor. Mesele genellikle, diğer bütün meselelerde de olduğu gibi kimin haklı, kimin haksız olduğu noktasında düğümlenip kalıyor.Birbirine pek çok noktada uyumsuz iki dünyayı örtüştürme çabası içinde pek çok kimse. Oysa biri diğerini alaşağı etmiş iki değerler sisteminden, iki ayrı insan karakterinden söz etmemiz gerekiyor sanki. Ahlaki açıdan, bu ikisinin aynı potada sıkıntısızca eritilmesi, buradan bileşik bir kimyaya, belki her şeyi kendi asli değerinde tutarak bütünleştirecek sihirli bir simyaya erişilebilmesi pek mümkün görünmüyor. Olan şey, istim arkadan gelsin denerek bütün bu muhasebeyi sonraki bir vakte öteleyerek bu yeni düzenin bir vatandaşı olmak, sürecin getirdiği kayıpları da sanal akışın hayhuyu içinde görünmezleştirmekmiş gibi görünüyor.Esasen kimin haklı, kimin haksız olduğu sorusunu sormanın bugün artık çok fazla bir anlam taşımadığı bir döneme