Enerji krizi Avrupa'nın eski temizlik geleneklerini hatırlatıyor

İsmail Bakal ibakalgmail.com Almanya'da enerji krizine karşı çare olarak sunulan "duş almayın, bezle silinin" tavsiyesi kendilerince "faydalı bir buluş" olarak nitelense de, bu aslında Avrupalıların pek de yabancı olmadıkları bir yöntem. Avrupa'da 18. asrın ortalarına kadar yüzyıllarca insanlar "kuru ovunma" veya "bezle silinmeyi" her türlü yıkanmanın üstünde tutuyordu. Alman yetkililerin, 20. asır başlarında yayınladıkları istatistiklere göre, ülkede haftada bir defa banyo yapanların oranı sadece yüzde 1'di. Avrupalılar asırlarca düzenli olarak banyo yapılmasına sıcak bakmadılar. Almanya'da Baden-Württemberg Eyalet Başbakanı Winfried Kretschmann, enerji krizine çözüm olarak sunduğu "duş almayın, bezle silinin" tavsiyesini kendince "faydalı bir buluş" olarak nitelese de, bu aslında Avrupalıların vücut temizliklerinde pek de yabancı olmadıkları bir yöntem. Avrupa'da 18. asrın ortalarına kadar asırlarca insanlar "kuru ovunma" veya "bezle silinmeyi" her türlü yıkanmanın üstünde tutuyordu. Bunun başlıca sebebi hamam ve banyoların yani su ile yıkanmanın vücut için öldürücü bir etkiye sahip olduğu inancıydı. Özellikle sıcak suyun derinin gözeneklerini açtığı ve böylece vücudun kirli havanın tehdidine maruz kaldığı düşünülüyordu. Bu inanç özellikle salgın hastalıkların eski kıtada yüz binlerce kişinin ölümüne yol açmasıyla güçlendi. Bu dehşet verici hastalığın "insanın derisine, derisiyle birlikte de canına girebildiği" görüşü yerleşmiş "yıkanmadan duyulan korku da salgınların sınırını aşmış, derinin geçirgenliği kalıcı bir endişe olmuştu." 1 YIKANMAK GEREKSİZ VE ZARARLI KABUL EDİLİYORDU Fransızların meşhur kraliyet cerrahı D'Ambroise Pare (ö.1590) şöyle diyordu: "Hamamları ve banyoları kapatmalılar; çünkü buralardan çıktıktan sonra vücudun eti ve tüm hareketleri yumuşamış, gözenekler açılmıştır; bundan ötürü de hastalıklı buhar hızla vücuda girer ve insanı hemen öldürür; bu birçok kez gözlemlenmiştir." 2 Eczacı ve bitki uzmanı Nicholas Hauel ise, "Umuma açık hamamlar ve banyolar şimdilik terk edilecektir. Çünkü yıkanmadan sonra gözenekler ve dış yüzeydeki küçük açıklıklar onun sıcaklığı ile daha kolay dışa açılır; o zaman, hastalık taşıyan hava oraya girer." 3 Bu korku, tüm XVII. asırda da devam etmiştir. "Tıbbın gerektirdiği acil durum dışında yıkanma, insanlar için yalnızca gereksiz değil, aynı zamanda çok zararlı olabilir. (...) Yıkanma vücudu doldurup onu, havanın kötü niteliklerinin baskısını alabilecek duruma getirerek harap eder. (...) En gevşek vücutlar hastalığa en fazla yatkın olanlardır. Gevşek vücutlular sıkı vücutlulardan daha az yaşar. Yıkanma, insanın başını buharla doldurur. Sinirlerin ve bağların düşmanıdır; çünkü bunları gevşetir." 4 İstanbul izlenimlerini; ömründe sadece iki defa yıkanan Fransa Kralı 14. Louis'e sunan Josephus Grelot, 1681 tarihli resimleriyle ünlü seyahatnamesinde, Avrupa'daki bu inancı dile getirir: "Böyle hamamların, Doğuluların da bizim gibi hastalanmalarına yol açtığını ve seyrek giderlerse daha az hastalanacaklarını düşünüyorum." 5 DİNÎ SEBEPLERLE YIKANMAMA 19. yüzyılın ortalarında Almanya'da insanlar pazar günleri ve resmî tatillerde sadece başlarını ve boyunlarını yıkar ancak vücudun tümünün suyla temasından kaçınırlardı. 6 Bu, yıkanmayı yasaklayan erken Orta Çağ Hristiyanlığı'ndan gelen dinî geleneklerden kaynaklanıyordu. Özellikle İspanyollar düzenli olarak banyo yapılmasına hiçbir zaman sıcak bakmadılar. Müslümanlarla bağdaştırdıkları yıkanmayı "Muhammedî" bir ibadet ve cinsi gevşeklik için bir kılıftan ibaret" görüyorlardı. 7 Avrupalılar için vücut temizliği elleri, ayakları ve yüzü yıkamaktan ibaretti. Temizlik deyince bedenin görünen kısımları akla geliyordu. Bu yüzden elbiselerin kirli olmaması önemliydi. Bembeyaz bir giysinin altındaki kir tabakası ve kokunun çok da önemi yoktu. Temiz olmak için, iç çamaşırlarını değiştirmek ve bunları sıkça yıkamanın yeterli olduğunu düşünüyorlardı. SİLİNEREK VE OVUNARAK TEMİZLENME Beden temizliğinde su kullanılmadığı için bezle silinerek ve kirleri ovarak temizlenme alternatif hijyen usulleri olarak ortaya çıktı. Hristiyan Okulları Kardeşler Enstitüsü'nün kurucusu olan Jean-Baptiste de la Salle (ö. 1719), temizliğin şartının "her sabah insanın yüzünü beyaz bir bezle silip kirlerinden arındırmak" olduğunu söylerken, yüzün suyla yıkanmasının bu kadar iyi olmadığını öne sürüyordu. Bu tavsiyesini de "çünkü yıkama, kışın soğuğa, yazın güneşe ve sıcak havaya karşı yüzün direncini kırar" şeklinde izah ediyordu. 8 Suyla temas etmediği için kir tabakası oluşan deriyi güzel kokulu bir bezle ovalayarak temizlemek gerekiyordu. Koltuk altı gibi terlemenin yoğun olduğu bölgeleri hem temizlemek hem de kötü kokuları önlemek için ise "gül topçukları" 9 kullanımı öneriliyordu. Banyo yapma konusundaki korkular 17. asırda Avrupa metinlerinde de sıklıkla görülür. Temizlenme daha belirgin olarak ön plana çıksa da amaç "yıkamak" değildir, burada temizlenmekten maksat ovalayarak silinmektir. 10 17. yy.'da yazılmış anonim bir adabı muaşeret kitabındaki, "Çocuklar yüzlerini ve gözlerini beyaz bir çarşafla temizleyecekler. Bu, teni temizler, derinin ve renginin doğal hâlde olmasını sağlar. Su ile yıkanmak görme kabiliyetine zarar verir, diş ağrısına sebep olur. Yüzünü soldurur, nezle yapar, çehreyi kışın soğuktan, yazın güneşten ve sıcak havadan daha çok etkilenir duruma getirir" 11 ifadeleri o dönem için çok normaldi. Silinme ve ovunma keten, bez veya havlu türü kumaşlarla yapılıyordu. Su değdirilmeyen saçların kuru temizliği içinse aristokratlar ve zenginler pudra kullanılıyordu. Alternatif olarak tahıllardan elde edilen kepek ile de saçlar iyice ovularak yağlardan arındırılıyordu. Hatta, "Ellerini sık sık, ayaklarını nadiren yıka, başını asla (yıkama)!" Avrupa'da yaygın bilinen bir atasözü hâline gelmişti. 12 Bu yüzyılda bazı okul talimatnamelerinde kuru silinmenin kurumsal hâle geldiği görülür. Mesela Ursuline ve J. Pascal tarikatı öğrencileri sabah kalkar kalkmaz el ve ağızlarını yıkarlar ama yüzlerini "kuru silerlerdi". 13 Hatta terlemek dolaylı olarak temizlenmek manasına geliyordu. Giydikleri çamaşırların terle yumuşayan kirleri emerek temizlediği, böylece terledikten sonra sık sık giysi değiştirmenin zahmetsiz bir fiziksel arınma olduğu düşünülüyordu. Yani çamaşır değiştirmek, yıkanmak demekti. 14 Almanya'nın kırsal bölgelerinde ise terleme, tamamen yıkanmanın yerini almıştı. 19. yüzyılın ortalarında Frankfurt am Main'dan bir gözlemci, "Terlemenin, yıkanmanın yerini tuttuğuna inanan kırsal kesimdekiler için banyo yapmak yabancı bir şeydir" diyordu. 15 Avrupa'nın diğer birçok ülkesinde de durum buradan pek farklı değildi. Fransa'nın orta bölgesindeki Nivernais'de halk hijyeni konusunda 1860'dan, 1914'e kadar yapılan gözlemler yerel halkın "neredeyse hiç yıkanmadığını, yıkanma alışkanlığına da sahip olmadıklarını" ortaya koymuştu. Komşu Morvan bölgesindeki bir başka alıntıda şu ifadeler yer alır: Erkekler sadece