Kendi çiftliğini kuramayan bahçe kiralıyor

Taze, temiz ve organik ürüne kavuşmanın yeni yolu arazi kiralayıp tarım yapmak. Buralarda, kendi sebzenizi kendiniz de yetiştirebiyorsunuz, dilerseniz yerinize ekim yapan çiftçiler mahsulü kargolayıp size gönderiyor İklim krizinin gezegenimiz için nasıl ciddi bir tehdit oluşturduğunun farkında mıyız Peki ya küresel gıda kıtlığının Birleşmiş Milletler'e (BM) göre 43 ülkede 350 milyondan fazla insan açlık ve kıtlık tehlikesiyle yüzleşiyor. Bunları neden söylüyorum vakit geçmeden tarıma, toprağa, çiftçiye kafa yormamız gerek de ondan. New York'ta urban farming denilen kavramdan çok etkilenmiştim, kent sakinleri çatılarda bostanlar kurup meyve ve sebze yetiştiriyordu. Örneğin yedinci dairede oturan gidip kahvaltısında yiyeceği salatalık ve domatesini kendi bostanından topluyordu. Tarımdan uzak yaşayan kent sakinlerinin küçük ölçekte de olsa bitki yetiştirme ve tarım hakkındaki farkındalığını artırmaya, sosyal bilincin gelişmesine önemli bir katkı bu yapılan. "Peki biz çatı bostanı yapamıyorsak ne yapalım" dediğinizi duyar gibiyim. Ege'den bir bahçe kiralayın, ister gidip kendiniz toprağınızı ekip biçin, zamanınız yoksa sizin adınıza çiftçiler yetiştirip mahsulleri kargo ile size göndersin. Güneye yerleşip organik tarıma başlama fikri artık hayal değil anlayacağınız. Çünkü Barbaros Farm, Bodrum'da herkesi çiftçiliğe teşvik ediyor. Çamarası Köyü'ndeki çiftliğe adım attığım ilk an, üzerinde isim yazan bahçeler dikkatimi çekti. Permakültür tasarımcısı aynı zamanda Barbaros Farm'ın yöneticisi Kezban Arslan Alacık bu bahçeleri kişilere ya da mekanlara özgü sezonluk kiraladıklarından bahsetti. Kişilere, ihtiyacı kadar metrekare hesabı yapılıyormuş. Örneğin bir evde kaç kişi yaşıyor, haftada kaç misafir geliyor ortalamasıyla bir bahçe belirleniyor. Ardından "Size 100 metrekare alan yeterli, bahçeniz burası" denilerek yer gösteriliyor. Sonrasında ister kendiniz ekip biçiyorsunuz, isterseniz de onlar sizin adınıza tarım yapıp mahsulleri kargoyla size gönderiyor. ÇİFTLİK TURLARI VE HASAT Çiftliğin amacı bu bölgeyi aynı zamanda bir agroturizm alanına çevirmek ve deniz turizminin yanı sıra Bodrum'u bir tarım turizmi noktası haline getirmek. Burada ekolojik esaslara bağlı kalarak biyoçeşitliliği artırmak ve gelecek nesillere de bu mirası bırakabilmek adına yerel tohumlarla üretim yapılıyor. Mutlaka mevsimine uygun ekim planlaması yapılıyor, besin değeri yüksek, sağlıklı ürünler yetiştirmeye gayret ediyorlar. En önemlisi ürünleri yetiştirme sürecinde zararlıların ve bitki hastalıklarının önüne geçmek için kesinlikle zirai ilaç ve kimyasal kullanımına başvurmuyorlar. 155 dönümlük bir alana yayılmış çiftlikte sadece organik tarıma şahit olmuyorsunuz. Tarladan sofraya konseptiyle gastronomi etkinlikleri, doğru tarım, doğru besin permakültür eğitimlerin yerel deneyimler ve unutulmaya yüz tutmuş kadim zanaatlar atölyeleri, müzik etkinlikleri, sanat sohbetlerini de takip edebiliyorsunuz. doğal tarımı gözlemleyebilir, kendi ürünlerinizi hasat edebilirsiniz. Bence çiftliği gezmenin en güzel yanlarından biri de bu. Öte yandan ekolojik ve çevre dostu kimyasalsız tarım nasıl yapılıyor, taze hasat ürünlerinden sezonluk kuru mamuller nasıl elde ediliyor, bunları öğrenmek de işin bonusu oluyor. Permakültür tasarımcısı Kezban Arslan Alacık ile bir ara solucanlar üzerine uzun bir sohbet yaptık, solucanlar çok nazlı ve kaprislilermiş. Olamaz çünkü solucanların kalbi yok diye biliyorum , Kezban Hanım "Benim bebeklerimin biyolojik özellikleri" diye anlatmaya başladı: "Onların kan pompalayan aort kemerleri var bu kemerler kalp işlevi görüyor." Meğer solucanlarda beş adet kaslı pompalama ünitesi yer alıyormuş. Bunlara basitçe kalp deniyor ama göz, burun ve dişleri yokmuş. Toprakta kazdıkları tüneller toprağın oksijen almasına yardımcı olduğu için solucanlar, yararlı hayvanlarmış. Bu arada çiftlikte mevsimine uygun ekim yapılıyor böylelikle doğaya müdahale etmeden, doğanın iş birliğiyle mevsiminde üretilen sebze ve meyveler yetişiyor. SÖZ BAHÇE SAHİPLERİNDE EVRİM İLHAN Oğlum sebze yemeye başladı "Aslında kişiye özgü bahçe sistemi ile ilk tanışmam çocukluk yıllarıma ait. Anneannemin arka bahçesinde yetiştirdiği domatesler, biberler, salatalıklar günlük sebze ihtiyacımızı karşılıyordu. 35 sene evvelinden gördüğüm bu güzelliği kendi bahçemde de uyguladım ve gerçek terapinin toprakla, bitkilerle harcanan zamana ait olması beni hep mutlu etmişti. Lakin bir noktada bahçemi kapatmak zorunda kaldım. Bodrum merkezde sıklıkla yaşanan su kesintileri ile baş edemedim. Daha sonra Bodrum Tohum Derneği ile tanıştım, her hafta yerli üreticilerin, yerel tohumlardan yetiştirdiği sebze pazarına gitmeye başladım. Ancak bu sistemde de bir süre sonra zorlandım. Çünkü Bodrum'un yaz trafiği nedeniyle sadece pazara gitmek ve gelmek iki saati aşıyordu. Ve geçen sene bir haber aldım Kezban'dan. Mumcular'da bir çiftlik kurulduğunu ve orada kendi tarlama sahip olabileceğimi söylediğinde mutluluktan uçtum! Sadece gerçek sebze tüketebilmek için bu kadar çaba ve zaman harcadıktan sonra Barbaros Farm oluşumu mucize gibi. Büyük bir emekle üretilen sebzelerin her hafta evime teslim edilmesi bana yaşamda çok büyük bir yer açtı. Ve tabii dolabımda da! Eve düzenli gelen sebzeler sayesinde mutfakta tencere hep kaynar vaziyette. Bol domatesli, bol zeytinyağlı Ege yemekleri hep soframızda.