Erdoğan: İzmir'i unutma!

Miçotakis: Unutmadım, İzmir zaten bizim. Soyer: Dön bebeğim! Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan İzmir'in kurtuluş tarihi olan 9 Eylül'den bir hafta evvel sürekli kışkırtan Yunanistan'a dedi ki: "Yunanistan'a tek bir cümlemiz var. İzmir'i unutma. Vakti zamanı geldiğinde gereğini yaparız. Bir gece ansızın gelebiliriz." Aradan bir hafta geçti. 9 Eylül'den bir gün sonraydı. Yunan Başbakanı Konstantin Miçotakis bir tweet attı: "100 yıl önce ulusal birliğimiz Anadolu'da çok değerli bir parçasını kaybetti ve tarif edilemez bir trajedi yaşadı. Ama aynı zamanda, gelecek on yılların Yunanistan'ını inşa edecek olan yaklaşık iki milyon mültecinin yenileyici gücünü de kazanıyordu." Evet, Yunan İzmir'i unutmamıştı ve Anadolu'nun işgal ettiği bölümünü hâlâ kendi parçası olarak kabul etmekteydi. Erdoğan ile Miçotakis'in konuştuğu tarihler arasında, 9 Eylül gecesi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir'in "muhayyel bir düşman" işgalinden kurtuluşu sebebiyle Tarkan'a konser verdirtti. Gündoğdu Meydanı'nda toplanan 350 bin kişiye seslendi ve Yunan'ı ağzına bile almadan ecdadına küfretti!.. Erdoğan Miçotakis'e "İzmir'i unutma" demişti, Miçotakis İzmir'i unutmadığını "Unutmadım zaten çünkü o topraklar bizim" diyerek ispat etmişti ama Tunç Soyer ise o güzelim İzmir'i ve Ege'nin tüm illerini yakıp yıkarak giden, kadınlarımıza, kızlarımıza tecavüz eden, yaşlı genç demeden tüm sivilleri katleden YUNAN'ın adını bile ağzına almamış Osmanlı hanedanına ve ecdadına ağız dolusu hakaretler yağdırmıştı. İzmir Yunan'dan değil de sanki "Osmanlı işgali"nden kurtarılmıştı! Tunç Soyer, Mustafa Kemal'in Nutuk'ta yazdıklarına; "Gaflet, dalalet ve hıyanet içindeydiler" sözlerine atıfta bulunarak "Aynen bu cümleleri kullandım" diyor. Burada tarihî bir tartışmaya girmek istemiyorum ama tahtını bir iç savaş yaşanmasın diye ittihatçılara teslim eden Sultan Abdülhamid'den sonra gelen padişahlar artık sembolikti. Ülkeyi o tarihten sonra savaşa ve felakete sürükleyenler, vârisleri Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra iktidarlarını sürdüren İttihatçıların ta kendisiydi. Ülkemizi Birinci Cihan Harbi'ne sokan yıkılış sürecini başlatanlar da onlardı. Bir "günah keçisi" aradılar ve yaptıklarının sonuçlarını son padişaha ödetmek istediler. Evet, Sultan Vahdettin, yeniden ülkenin idaresini ele alabilmek için belki de altın bir fırsat yakalamıştı. İngilizlerle anlaşmak yerine yanına güvendiği subayları alıp bizzat Anadolu'ya kendi geçseydi, en azından direnseydi daha iyi olurdu ama yapamadı. Onun yerine Mustafa Kemal'i direnişi örgütlemesi için sözde Rumlarla savaşan Türk çetecileri bastırma bahanesiyle Samsun'a gönderdi ve tarihe geçti. Ama biz bu gerçeği ne yazık ki Murat Bardakçı'nın ortaya çıkardığı belgelerle son yıllarda öğrendik. Resmî tarih palavralardan ibaretti ve on yıllarca Türk çocuklarına bu yalanlar okutuldu. Tunç Soyer gerçek tarihi bal gibi biliyor ve saraylarında oturanlar derken aklı sıra Sultan Vahdettin ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı özdeşleştiriyor. Ancak aynı Tunç Soyer kendi ecdadı ile gurur duyuyor ve onun tüm yaptıklarını onayladığını belirtiyor. Ben olsam utanırdım!.. Evet, babası; 12 Eylül'ün Askerî Hâkimi Nurettin Soyer'den bahsediyorum. Dün 12 EYLÜL'ün yıl dönümüydü. 650 bin kişinin gözaltına alındığı, 210 bin davada 230 bin kişinin yargılandığı, 7 binden fazla kişi hakkında idam talep edilen 50 kişinin idam edildiği faşist darbenin yıl dönümü. 12 Eylül döneminin işkencelerinden geçen MHP'nin önde gelen isimlerinden Mahir Damatlar'ın geçtiğimiz günlerde yayınlanan videosunda söylediklerine kulak verelim biraz: "Diyarbakır Cezaevinde dışkı yedirdiler de Mamak Cezaevinde baklava mı yedirdiler Orada ne olduysa Mamak Cezaevinde de aynısı oldu. Devlet bizi asabilir, vurabilir ama bizim namusumuza iffetimize el uzatamaz. Devlet kahpelik yapamaz.