Bu ülke

Bu ülke bir imparatorluk bakiyesidir, üstelik bu bir cihan imparatorluğu olup, üç kıta yedi iklimde hükümran olmuştur.Altı yüzyılı aşkın bir zamanda, bağrında onlarca milleti barındırmış ve bu süre zarfında ırk, dil, din ve renk gibi aidiyetleri bakımından, hiç kimse diğerine yan gözle bakmamıştır, bakamamıştır.Atalarımız bunu, bugün bile dünyanın bulamadığı 'adil sistem' sayesinde gerçekleştirmiştir.Tüm bu farklı topluluklar, sahip oldukları değerler ve becerileriyle maddede ve manada cihanşümul bir zenginliği oluşturuyordu.1789'daki Fransız İhtilali ile birlikte, imparatorluklar dönüşüm sürecine girdi. Milliyetçilik kavramı öne çıkarak milli devletlerin önü açıldı. İmparatorlukların yıkılması mukadderdi artık, onlar da bir bir yıkılıp yerlerini, irili ufaklı onca milli devlete bıraktı.Milliyetçilikte endaze (ölçü) kaçırılınca, faşizm kaçınılmaz oldu. Kurulmuş olan ve kurulmakta olan hemen her milli devlet, faşizmden az ya da çok nasibini aldı.Almanya ve İtalya, faşizmin öncüleri olarak, en üstün ırk olduklarını iddia ederek kendilerinden olmayanlara akla hayale gelmedik zulümleri reva gördüler.Türkiye'de kurulan devletteki 'İttihatçı kanadı' boş durmadı ve milliyetçiliği ırka indirgedi; 'En üstün ırk Türk', 'Bir Türk dünyaya bedeldir', 'Türk olmayı en büyük şeref ve şan sayarız', 'Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!' diyerek, Mimar Sinan dahil on binlerce insanın mezarları açılarak kafatası ölçümleri yapıldı.Cumhuriyet Gazetesi, faşist Hitler'i öve öve bitiremiyordu.Üstün ırk taslayan yönetimler, kendi zorba yöneticilerinin dışında herkese, hangi ırk, din, dil, renk, mezhep ve meşrepte olursa olsun herkese zulmetti. Bu şekildeki yönetim tarzı, halkın büyük çoğunluğunu teşkil eden kitlelerle devletin (yönetim erkinin) arasını açtı.Tek anladıkları zorbalık olan bir kısım yöneticiler, devletle arası açılan kitleleri, şiddet kullanarak, silah zoruyla hizaya sokmaya çalıştı.İşin en vahim tarafı ise, tek tipçi bir anlayışla, kendinden olmayanları, kendisi gibi düşünmeyenleri, kendisinin dayattığı hayat tarzını benimsemeyenleri ki bunlar saf Türk de olsa- dışladı.Devlet, kendini fildişi kulesine çekti ve halkıyla arasına kalın çizgiler çekti. Bir valiyi, bir kaymakamı, bir belediye başkanını ve hatta basit bir daire müdürünü halk, dürbünün tersinden görebilirdi. Onların makamlarına çıkmak, onlarla muhatap olabilmek hayal ötesiydi.Buyurgan ve halka rağmen iş gören, halka dayatan,