Yerel seçimler neden hayat memat meselesi oldu

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Mayıs Genel Seçimlerinin hemen sonrasında talimatı vermişti; belediyeler de alınacaktı! Böylece yerel yönetimlerin ele geçirilmesiyle "Yüz yıllık parantez" de kapanmış olacaktı. Zaten, bir önceki kurucu Cumhuriyet yüzyılının neredeyse yok sayılmasıyla üretilen "Türkiye Yüzyılı" sloganı, bunun açıkça anlatımı değil miydi

Daha ileri gidip, kalibre ve kalitelerine uygun muhalefet bulamadığından yakınarak, "Muhalefet yapma pratiğini kökten değiştirme planını" devreye sokacaklarını da ilan etti. Planın gerçekleştirilmesi ancak, muhalif belediyelerin iş yapamaz hale getirilmesiyle olasıydı. Kaderine razı edilmiş halk bu gerçeklik(!) üzerinden tehdit edilecek ve oy istenecekti.

Yerel seçimlerin, tarihlerinde başat rol oynadığı bir başka ülke İtalya'ydı. 1919 genel seçimlerinde sosyalistlerin çoğunluğu ele almasının ardından yapılan 1920 yerel seçimlerinde faşistler, Bologna belediyesi seçim sonuçlarını şiddete başvurarak tanımayacaktı. Mussolini'nin Nasyonal Faşist Partisi ilerleyen yıllarda yükselişini sürdürecek, 1929 genel seçimleri artık tek partinin katıldığı bir referanduma bürünecekti. Sonrasında İkinci Dünya Savaşı

Mussolini emek yoğun iş gücünün olduğu büyük sanayi kentlerinde grev kırıcılığıyla oy alırken, kırsal bölgelerden destek görmeyeceğini zannediyordu. Oysa kırsaldan, özellikle güneyden büyük oy aldı. Çünkü örgütsüz güneyli, her türlü şovenizmi kışkırtıldığında güçlü bir liderliğe meyletme arzusundaydı. Mafyatik liderliğin tüzel kişiliğe sahip olanını yani parti devletini tercih ettiler!

Günümüz Türkiye'sinin turizm ve inşaat sektörü ile büyüyen güney sahillerinde de yerel seçimler bir ölüm kalım sorunu halinde değerlendiriliyor. Kitle turizminin doğası gereği sürüler halinde harcama alanlarına yönlendirilen konuklardan elde edilecek gelir, çatışmayı büyütüyor. Yerel yönetimlerin denetimindeki bu eğlence ve alışveriş alanlarının işletilmesi "zor kullanılarak" el değiştirebiliyor. Bundan da en çok korkan yani oy tercihini "malına çökmeyecek olana yöneltecek!" olanlar da bölgenin varlıklı kişileri oluyor.

Türkiye kırsal insanının ve yeni şehir yoksullarının ise böyle bir derdi yok. Orman arazisinin özelleştirilmesi, büyük inşaat alanları yaratılması gibi konular onlara uzak. Halkı kolayca ulaşamadığı bir ülke siyasi liderliğinden ziyade ondan güç devşirebileceği, aidiyet bağı kurabileceği bir yerel adayın seçilmesi onu daha çok ilgilendiriyor. Ülke geleceğinin belirsizliğinin getirdiği, bir an önce parsadan pay kapma isteğine ve bunun için küçük teklifler götüreceği bir yerel adaydan olur alıp almayacağına göre de pozisyon alıyor.