Merve Dizdar umudu çoğalttı

Cannes Film Festivali'nden haber geldiğinde ülkede seçim yasakları başlamıştı. Merve Dizdar'ın en iyi kadın sanatçı ödülünü alışından ziyade, törende yaptığı kısa konuşma sosyal medyaya bomba gibi düştü. Sanatçının heyecandan titreyerek ağzından döktüğü sözler, sanki bir son dakika "umut çoğaltmasıydı." Ödülünü "kız kardeşlerine" ve tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyordu. Olağan olarak iktidarın tüm görevli, görevsiz sosyal medya trolü bu mesajdan çok rahatsız oldu. Sanatçıyı aşağılamaya çalışarak, onu, yabancılara ülkesini şikâyet etmekle suçladılar. Sanatçı bilinçli olarak kız kardeş kelimesini seçmiş olmalıydı. Siyasi iktidarın hiç hazzetmediği ve onun yerine daha yumuşatılmış "bayan" olanını(!) tercih ettiği "kadın" kelimesini kullanmamıştı. Çünkü kadın kapsayıcıydı. Sanatçı daha dar çerçevede mesaj veriyordu. Kız kardeş kelimesi, kan bağı varmışçasına aynı kaderi paylaşmakta olan bireyi ifade ediyordu. Aile içi şiddetin, baskının görüldüğü bir kapalı erkek egemen toplumundaki benzer sorunları yaşayan, böylece dertleriyle ortaklaşan kadınları anlatıyordu. Kız kardeşler böylelikle, kadının derdini erkek gözünden anlamayı marifet bilip, çözümleri erkeğin emrettiği doğrultuda çözmeyi uygun bulan "işbirlikçi kadın" benzerlerinden kendilerini ayırıyor olmalıydılar. Kız kardeşlik güç birliği içerirdi. Bir odada gizlice ağlamak ve dertleşmekle başlar, sonra da isyana dönüşürdü. Her türlü sonucun göze alındığı, olası cezayı çekmeye razı bir başkaldırı vardı kız kardeş dayanışmasında. Ne yazık ki baskıcı siyasi iktidardan yakınanların sözcüsü olan Dizdar'ın ahlaklı çıkışı, seçim sonucunu değiştirmeye yetmedi. Çünkü benzer sancıları çekmekte olan ailenin erkekleri, onun kadar namuslu olamamışlardı Batılı haber kaynakları seçim öncesinde yaygın yoksulluk