Boğaziçi Ekspresi ile Ankara-İstanbul arasında yapılan tren yolculuklarının tadı hala damaktadır. Gelgelelim, trenin ulaşmadığı bir şehirde yerleşik olmak, böylesi bir seyahatı sürekli ötelenen bir fantazyaya dönüştürmüştür. Fantazyanın gerçekleştirilmesi için gün kollanırken, gittikçe pahalılaşan uçak bileti, hızlı tren için "hızlıca" karar verilmesini sağlar... Otobüs, tren yolculuğu için seçilen şehrin prefabrik şantiye yapısı görünümündeki garının önünde yolcusunu bırakıyor. Mavi beyaz lojman renklerindeki "giydirme" garın, hemen yanındaki 1896 yılından kalma Alman gar binası ile uyuşmaması ilk göze çarpan oluyor. Yeni hizmete giren asıl modern gar binasının ise, şehrin dışında yer alan bir sonraki durakta olduğunu tren orada durunca öğreniyorsunTrene giriş turnikesinde, yanlışlıkla banliyö treni sırasına girmiş gibi görünen rahat tavırlı erkek yolcular var. O güzergahtaki kırsal yerleşimlerde oturdukları anlaşılan daha deneyimli bu yolcular, hızlı treni ilk kez kullanan şaşkın kentlilerin sorularına yanıt veriyorlar. Onların hiç trene binmemiş olmamasını ve bilgisizliklerini(!) küçümsüyor, onlara yol yordam öğretmekten mutlu görünüyorlar. Yüksek sesle insanları hizaya sokan(!) gar görevlisi ise, yolcuların şaşkın bakışları altında battal boy bavuldan ekstra ücret talep etmektedir. Gerekçesini ise yolculara, "Sizi bu boy valiz taşımaktan vazgeçirmek" şeklinde açıklıyor. Ama parasını aldığı valizlerin, yetersiz bagaj alanı nedeniyle vagonda yaratacağı keşmekeşi umursamıyor olmalılar.Vagonların içinde, host ya da hostes gibi bir üniformalı bir düzen sağlayıcının, "talimat vericinin" olmaması uçağa göre en büyük farklılık olarak görünüyor. Böylece treni daha önce kullanmış olanların deneyim, görgü ve bilgisi önem kazanıyor. Hızlı treni ilk kez kullananların, denetleyicinin olmadığı bir düzenin parçası olmak için diğerlerini izlemeleri, onlarla ilişkiye girmeleri kompartmanda ilginç bir sosyalleşme ve dayanışma sağlıyor. Yola çıkılan destinasyonun kadim bir İç Anadolu yerleşimi olduğunu hatırlatan tesettürlü ahir zaman Kibele'leri, trenin ağırlıklı yolcuları. Kısık sesle, kendi kendilerine söyleniyormuş gibi yaparak, vagona yerleşim ve küçük getir götür işini, gözüne kestirdiği daha genç erkeklere ustalıkla yaptırıyorlar.Genç karı kocalar ve küçük çocuklarından oluşan Arap asıllı bir geniş aile dikkat çekiyor. Sessizce yerlerini alırken Türkiye'de yabancı olmanın ve bunun yarattığı tepkileri bilmenin ürkekliğindeler. Çok nazik ve çekingen olan özellikle erkekler