Sami Selçuk'un uyarıları

Pazar günü yayınlanan "Siyasal Yargı" başlıklı yazımda, Danıştay'ın İstanbul Sözleşmesi hakkında verdiği kararı hukuki bir değerlendirmeye dayanmaması ve siyasi bir karar olması açısından eleştirmiştim. Yazımın ardından Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, " uygulamada savcılar, yetkilerini aşmış, savcılık bir karar organına; yargıçlar ise, duruşma tutanaklarıyla vicdani kanıyı birbirlerine ciro edip aktaran uygulamaların mekanik bir parçasına dönmüştür" ifadelerine yer verdiği, "Günümüzde de Yaşayan Hukuku Dolanma Örnekleri" başlıklı yazısını benimle paylaştı ve "Aslında işimiz çok ve zor" dedi. Selçuk'un dikkat çektiği noktalar Selçuk'un yazısında belirttiği, hukuku dolanma hususundaki örneklerden ilki, duruşmalardaki yargıç değişikliğine dair. Batı hukukunun uygulandığı ülkelerde yargıcın delil kaynaklarıyla doğrudan teması gereği zorunlu olan "duruşmada yargıcın değişmezliği" ilkesi duruşmaların tek oturumda bitmesine, bitirilemiyorsa "yedek yargıç" kurumuyla duruşmanın baştan başlatılması engellenirken, Türkiye'de yargıç değişikliği sonrası "eski tutanakların okunması"nın yeterli görülmesinin duruşma ilkelerini dolanmak, düpedüz çiğnemek olarak yorumluyor. Üstelik bu tutanakların aslında okunmadığına da dikkat çekiyor ve bu durumun aslında duruşma tutanaklarının kanıtlama gücünü sakatlayan bir bozma nedeni olduğunu belirtiyor. Hukuku dolanma örneklerinin yalnız yargıda değil, yasamada başladığına dair bir örnek olarak da yasa yapmada ilkesizlik olarak değerlendirdiği "torba yasaları" gösteriyor, Sami Selçuk. Başarılı yargıçlara teslim edilmesi halinde birçok davanın gereksiz yere açılmasını önleyebilecek ilk soruşturma aşamasının başarısız yargıçlara teslim edilmesi sonucu faydasız görülerek kaldırılması ve yerine yargılama sürecinde iddia ve yargı makamlarının bütünleşmesine, yargıçların yanlı ve önyargılı olmasını yasallaştıran "ara yargılama" kurumunu eleştiriyor. Selçuk, son olarak, koşullu salıverme için yeterli bir gözlem süresi içinde yalnıza uzmanlar tarafından belirlenebilecek, hükümlünün toplumsal yaşama dönebilecek noktaya geldiğini gösteren "iyi hâl"in tespiti için ülkemizdeki yasalarda belli bir "en az süre" öngörülmemesine, gözlem süresinin 15 günle sınırlı olmasına karşılık, Almanya'da 2-6 ay, Avusturya'da 3 ay, Hollanda'da 9 ay, Yunanistan'da 1 yıl süre gözlem yapıldığını belirtiyor. Fransa'da 4 ay olan sürenin sonucunda gözlemlenen