Gündelik hayat, kına gecesi performansı ve "helal gece kulübü"

Ara sıra "değişende değişmeyen" bahsinin izini sürmek için instagrama bakıyorum. İnstagram her meşrebin kendini en hunharca temsil ettiği bir platform ki bu unvanını Tik Tok'a kaptırmak üzere. Tik Tok "rol icabı" kendi hayatını en pespaye temsil üzerinden gerçekleştirmek üzerinden konuşuluyorgündem oluyor daha ziyade.İnstagram"şimdilik" sıradan insanın gündelik sahnesi gibi. "Hayatım roman" diyenler hayatlarını yazacak yazarı bulamamıştı ama "hayatım dizi film" tadında diyenler için akıllı telefonlar 24 saat hizmet veriyor. "Hayatını dizi film" ya da ömrünün belgeseli olarak sosyal medyada satışa çıkarmış olanların her biri, kendi frekansında eğleştiğini, hayatının diğerlerinden farklı olduğunu zannediyor. Oysabazıları durmadan sarma sarıyor, bazıları durmadan kına gecesi formatında çalıp oynuyor, her an şıkır şıkır abiye giyip salınıyorlar. Dip köşe temizlik yapanlar, gezmedik yer bırakmayanlar, yok yok, ne ararsanız var orada.Sahip olduğu dijital oyuncakları (akıllı telefon, IPAD)sonuna kadar kullanmaya azimli "performans öznesi" hayatının filmini çektiğine, herkesin onu çok merak ettiğine, çok önemsendiğine inanıyor. "An beni anayım seni, beğen beni beğeneyim seni" anlaşmasına sonuna kadar bağlı sosyal medya ahalisikendilerine gönderilen "beğeni"yi itina ile iade ediyor. "Sıradan insanın" "hayatım" temalı belgeseli;ekranların hikâyesi olmayan şablon üzerinden yürüyen dizi filmleri gibi şaka, kavga, oyun, yemek yapımı kına gecesi performansı üzerinden ilerliyor.Çocukluğumda kına gecelerinde müstakbel gelinler oynamazdı. "Gelin olacak kız" şöyle bir ayağa kaldırılır elleri göğüs hizasını geçmeyecek şekilde hareketsiz bir şekilde ortada dönülürdü. Gelin oyun alanına çağrılırken de "kalk da bir boyunu bosunu görelim" denirdi. Gelinin ayağa kalkması gelen misafirler için hakikaten boy bos gösterimi ve kayınvalidesinin kendisine sunacağı hediyeleri kabul sahnesi gibiydi.Kınaya gelenler oynar, dağılmadan önce gelin kınası karılır, gelinin başına kırmızı tirşe örtülerek gelin ağlatma havaları söylenirdi. En bilinen "yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlaraşrı aşrı memlekete kız vermesinler". Komşu köye gelin gidenlerin bile ailesi ile bağlarının iyice koptuğu tarım toplumunda, genç kızların bir eşiği geçmesi anlamına gelen evlilik çok önemli bir değişim idi. Bir evden çıkıp hiç bilmediği bir eve dahası hiç tanımadığı birisine eş olarak gidecek kızın hüznü ortama sirayet ederdi, zaten gelenekler de hüznün azalmaması için sınırları keskin çizmiş, duvarları kalın örmüştü. Kına yakılırken başına kırmızı tirşe örtülerek adeta ortam ile göz teması kesilen "gelin kız" gelinlik giyip de cemiyet içine çıktığında da göz temasından sakınan bir duruş ile düğünün tamamlanmasını beklemek zorundaydı. Gelin gibi süzülmek tabiri yerden ayrılmayan bakışı imlerdi.Anlattığım sahneler 60'lara 70'lere ait. 1980'lerde alt orta kesimlerde de "salon düğünü" icat olmuş piste gelin ve damadı yalnız bırakmayan,kız kıza, erkek erkeğe dans edenler ortama sökün etmişti.1980'lerden mahallede günlerce konuşulan düğündeki o kızlar...1980'li yıllar toprak zengini komşumuz oğlunu evlendirecek. Komşumuz memur, ailesi memlekette çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyor. Varlık yerinde. Lakinailenin şehir görgüsü kısmı komşumuzu memnun edecek düzeyde değil. Oğlunu evlendirirken oturduğumuz semte oldukça uzak bir yerden düğün salonu kiraladı. Rivayet odur ki yakın olursa davetiye verdiği herkes gelir karmaşa olurmuş. O vakit davetiye vermeseydi diyeceksiniz. Eskiden böyle bir ŞEY vardı (Şey yerine siz istediğiniz sıfatı yerleştirebilirsiniz): "Davetiyeyi vereyim kimse gücenmesin ama herkesin de düğün salonuna gelmesine gerek yok. İsteyen daha sonra hediyesini getirebilir. "Nikâh salonunda evlikler yaygınlaştıkça bu tavır başka türlü davranışlara evrildi.Komşumuzun, arabası olmayanların gidemeyeceği mesafede yaptığı düğünde çok fazla tuvalet giymiş genç kız olduğu günlerce konuşuldu. İşin ilginç yanı bu kadar "abiye" giymiş olan genç kızların hiç birisi piste dans ederken görülmemişti. Günümüzde ekonomik gelir seviyesi yeten yetmeyen herkes "abiye" giyiyor, ancak 1980'lerde düğün sahipleri bile derli toplu giyinirdi. Orta kesimden alt orta kesimden bahsediyorum Hilton düğünlerinden değil elbet. O dönemde zenginlik alameti olarak "Hilton düğünü" diye bir tabir vardı.Bu kadar "tuvaletli kızın" haber değeri taşıması günümüz şartlarında pek kolay anlaşılamaz. Son yirmi yıldır artık nikah salonlarına bile gücü yeten yetmeyen herkes abiyeler, tuvaletler içinde gidiyor. Pür tesettür bazı genç kızlar"kadınlara mahsus" kına gecelerinde abiyedekolte giymek için adeta birbiriyle yarışıyor.Komşumuzun oğlunun düğününde salonun bir ucundan diğer ucuna salınan ama piste asla oynamayan bu kızları bir daha gören olmadı. Durup durup sorulurdu: "Kimdi onlar, saçları başları yapılı...""Saçları başları yapılı" kısmı önemli. Çünkü düğün sahibinin gücü ve ne kadar "sosyete" olduğu, düğüne katılan kadınların, genç kızların topuzları üzerinden "denetlenir"di. Kuaför pahalı olduğu için mahallenin görgülü kadınları heveslerini alsın diye kuaförden âlâ topuzlar kondururdu genç kızların başlarına. (Günümüzde envai çeşit