Biraz da düşünelim

Bugün konuşmaktan ve konuştuğumuz, anlattığımız bilgileri muhatabımıza nasıl ileteceğimizden bahsedelim. Meşhur bir hoca efendi hazırlanmış vaaz etmeye gidiyor. Elinde defter, heyecanlı bir şekilde kürsüye çıkıyor bakıyor sadece bir kişi var. Oturmuş cemaati beklemiş. Vaaz vermesi de gerekiyor camideki kişiye sormuş napayım vaaz vereyim mi gideyim mi diye O da ben anlamam ben seyisim, sadece atlardan anlarım demiş. Ahıra girdiğimde atlarımın gittiğini, sadece birinin kaldığını görsem öbürleri nasılsa gitti deyip onun yemini vermemezlik etmem demiş. Hoca bunu duyunca çok seviniyor. Bir kişi bir kişidir anlatayım diyor. Heyecanla anlattıkça anlatıyor. Kıssalar, ayetler, örnekler derken vaazı bitiriyor. Sonra soruyor "kardeşim beğendin mi nasıldı sohbetimiz faydalı oldu mu" hafif tebessüm ve mahcubiyetle şöyle cevap veriyor " hocam söyledim ya ben seyisim. Tüm atlar kaçsa bir ata yemini veririm ama tüm atın yemini de bir ata vermem". Kıssadan hisse. Bazen o kadar çok konuşuyoruz ki anlat anlat bitiremiyoruz. Ama kısa ve öz konuşmalıyız. Ağyarını cami, etrafını mani derler eskiler. O kadar güzel hazırlanacağız ki muhatabımıza ulaşabilelim. İngiltere'de öğrenciler emekli olan başbakan Churchill'e bu hafta sonu bize konuşma yapar mısınız diye soruyorlar. Gelirim ama ne kadar konuşacağım diye soruyor. Başka konuşmacılar da var 5 dakika konuşursanız