Enflasyon-büyüme

''Enflasyonu düşürmek için büyümeden fedakârlık etmek lazım'' şeklindeki politika önerisi; gelişmiş ülkeler, ABD ve Avrupa için kısmen geçerlidir ve fakat Türkiye için uygun değildir. Kaldı ki, ABD'de bile FED faiz kararlarını verirken, enflasyon içinde durgunluk olasılığını da dikkate alıyor. Aslında, enflasyon ve büyüme arasındaki ilişki, ülkelere, ekonomik konjonktüre ve takip edilen politikalara göre değişir. Türkiye'de, aşağıdaki grafikten daha net görülebileceği gibi, 2000 yılından bugüne kadar bazı dönemler enflasyon ve büyüme arasında ters yönlü bir ilişki, bazı yıllarda da doğrusal bir ilişki olmuştur. Söz gelimi 2001 krizinde eksi büyüme ve fakat yüksek enflasyon var.(Stagflasyon.) 2009 krizinde ise eksi büyüme var ve fakat enflasyonda önceki yıllara göre bir düşme yoktur. 2010 ve 2013 arasında yüksek büyüme olmasına rağmen enflasyonda artma yoktur. 2013 yılında 17-25 Aralık ve sonrasında 2016 darbe teşebbüsü gibi siyasi sorunlar, 2018 kur şoku ve sonrasındaki kur şokları ile enflasyon artmaya başlamış, büyüme ortalaması ise tersine düşük olmuştur. Türkiye'de büyüme oranlarından bağımsız ve yapısal sorunlardan kaynaklanan bir kronik enflasyon var. Yapısal sorunların başında faktör verimliliğinin düşük olması, düşük kapasite kullanım oranı, oligopol piyasa yapısı, bilinen ve farklı nedenlerden dolayı kamu hizmetlerinin maliyetinin yüksek olması gelir. Bu nedenle Türkiye, 2001 krizinden sonra 2018 yılına kadar, büyümeden bağımsız olarak yüzde 10 dolayında bir kronik enflasyon yaşamıştır. 2018 sonrası, kur şokları nedeni ile ithalat maliyetleri arttı. Türkiye'de üretim ortalama yüzde 40 oranında ithal girdiye bağımlı olduğu için, üretim maliyetlerinin artmasından kaynaklanan yüksek enflasyon dönemi başladı. Ukrayna-Rusya savaşı da işin tuzu biberi oldu ve ayrıca ham madde ve ara malı teminindeki zorluklar da maliyetleri artırdı. Ama Türkiye'de dünyadan