'Ne kaybeden üzülür ne bulan sevinir!'

Günümüzdeki her kötülüğün anası sosyal medya değil elbette. Ancak sosyal medyanın sınırsız kötülük saçtığı da yadsınamaz gerçek. Hatta 'yalan dünyanın yalanlığını tescilleyen en büyük gerçek' günümüzde sosyal medyadır diyebiliriz. Meseleyi sosyal medya üzerinden büyüklerimize getireceğim. Ama önce biraz geri saracağım... Tüm dünya, kısıtlamaları yaklaşık 3 yıl süren bir pandemi süreci yaşadı. Aylarca evlere kapandık. Sosyal hayatımız büyük ölçüde sınırlandı. Ancak hem sağlık alanında hem de sosyal alanlardaki etkileri ülkelere, toplumlara göre değişiklik gösterdi. Başta süper devlet Amerika ve koca Avrupa ülkelerinde virüs salgını karşısında büyük çaresizlikler yaşandı. Sağlık sistemleri çöktü. Maske savaşları çıktı da devletler birbirlerinin medikal malzeme yüklü uçaklarına el koydu. Diğer yandan da evlerinde sıkılan halkı disipline etme, paniği azaltma sorunları yaşandı. Ancak en acısı da İspanya'da terk edilmiş huzurevlerinde kalan yaşlılar yataklarında ölü bulunması olmuştu. Yine İsveç'teki huzurevlerinde Koronavirüs hastası yaşlıların solunum cihazına bağlanmadıkları ve acı çekerek can verdikleri ortaya çıkmıştı. İngiltere'de ise Tabipler Birliği, solunum cihazların yetersizliği üzerine solunum cihazı tercihinin daha yaşlı ve kronik hastalıkları olanlar yerine, yaşama olasılığı daha güçlü olan hastadan yana yapılması yönünde karar almıştı. Ülke ülke çetele tutmaya gerek yok ancak Batılı devletler nüfuslarına yük gördükleri yaşlıları kovide teslim ederken halklarından da çok bir itiraz sesi duymadık. Hatta medyaları etik yönü tartışmaya açan haberlerde bu kararları olumlayan cümleler kurdular. Örneğin şu başlık BBC'ye ait: "İngiltere'de solunum cihazları ölme ihtimali yüksek hastalardan alınıp yaşama şansı yüksek olanlara takılabilir."Kanıksanmış bir vahşet söz konusuydu. Ülkemizde ise yaşlılara özel hava alma saatleri ilan edildi, o saatlerde gençler sokaklara çıkamadı, dedelerimiz, ninelerimiz yürüyüşlerini yapabilsin diye. Kamu personelleri 65 yaş üstü vatandaşları, kronik hastalığı olanları kapı kapı gezdi, alışverişlerini yaptı, siparişlerini aldı. Bunlar bizim kültürel kodlarımızda olan ve olması gerekenleri zaten. Ancak sosyal medyada ise 'yaşlı nefreti' olarak nitelenebilecek binlerce yorum vardı bu haberlerin altında. Birkaç cahil miydi yoksa huzursuzluk üreten troller miydi bu mesajları yazanlarYanıtını bulmak için bugünlere bakalım. Tüm dünya şimdilerde koronanın yeni varyantı olan 'Eris salgına dönüşür mü' diye merak ediyor. Ülkemizde de vakalar görüldü. Haliyle sosyal medyada başlıca gündem bir süredir unuttuğumuz kovid salgını oldu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ülkemiz için endişe edecek, panik yapacak bir durum olmadığını açıkladı. Lakin, beni şimdiden dehşete düşüren bazı yorumlar okudum sosyal medyada. Bir tanesi, "Bu sefer yaşlılardan kurtulmamız gerek" demişti. Diğer biri, "Avrupa'da ihtiyarların fişlerini çektiler kimseler de itiraz etmedi" diye yazmıştı. Biraz daha tahammül etsem daha neler okuyacaktım bilmiyorum. Ancak sosyal medya, kötülüğün önce sıradanlaşması, sonra olağanlaşması ve ardından da elzem hale gelmesinde büyük rol oynuyor. Çünkü bu yorumları beğenenler, destekleyenler vardı. Gençlere 'ailenizin üzerinizde söz hakkı yok' cesareti veren ve aileyi hedef alan özel içeriklerin üretildiği sayfalar mantar gibi bitiyor. Akraba düşmanlığı, büyücü yenge parodileri, anne babayla dalga geçmek üzere bina edilmiş bir komedi anlayışı almış başını gidiyor.