Bu kriz farklı!

Anayasa Mahkemesi'nin kararını, Yargıtay kabul etmedi, hatta Anayasa Mahkemesi'nin kimi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Yandaş basın, bu üyeleri hem FETÖ hem de PKK ile özdeşleştirerek hedef gösterdi. Anayasanın 153. maddesindeki "Anayasa kararları kesindir" ve "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar" ifadelerine karşın cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi'nin sürekli hata yaptığını, sistemin gereken hızda işleyemediğini, bu nedenle yeni bir anayasanın gerektiğini savundu. "Taraf değil hakemiz" iddiası Cumhurbaşkanlığı'nı AYM ve Yargıtay'dan daha yüksek bir yere koydu. Böylece anayasanın tüm yasaların üstündeki özel konumu reddedilmiş oldu.

Ana muhalefet partisi CHP'nin yeni başkanının, "Erdoğan liderliğinde anayasal rejimin ortadan kaldırılması ve bir kalkışmayla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor" sözleriyle betimlediği derin bir "siyasi kriz" patlak verdi.

PEKİ SORUN NE

Can Atalay tutuklu kalması neden bu kadar önemli Bu "siyasi krize" yol açan gerçek sorun ne Cumhurbaşkanı ve "iktidar" (Saray), var olan başkanlık sistemi içinde, ne yapmak istiyorlar da yapamıyorlar Onları nelerin engellediğini düşünüyorlar Herhalde Can Atalay'ın değil...

Aklıma, ilk önce yerel ve genel seçimler geliyor. Gezi olayından bu yana içine hile-hurda-şaibe karışmamış tek bir genel seçim, bir Cumhurbaşkanlığı seçimi, bir halkoylaması yaşanamadı. Belli ki bu rejim için, yasama organı ve üyelerini belirleme süreci olağan yoldan aşılamayan çok önemli bir engeldir. İkinci büyük engeli de yürütmenin ve yargının bir anayasaya tabi olma zorunluluğu oluşturuyor. Bu iki alan, parlamenter sistemin (yargının, yasamanın, siyasi partilerin) yaşama alanıdır. Öyleyse talep edilen yeni anayasa bu engelleri, cumhurbaşkanını ve iktidarı "yeni bir zeminde" yetkilendirerek çözmeyi amaçlıyor. Bu "yeni zeminin", hemen tüm olası özelliklerini "Hitler'in hukukçusu" Carl Schmitt'in Egemen ve Anayasa (hukuk düzeni) ilişkisi üzerine teorilerinde bulabiliyoruz.

TARİHTEN BİR YAPRAK...

Schmitt, Politische Theologie, Die Diktatur başlıklı çalışmalarında, devletin "nihai kararın tekeli" olduğunu söyler; egemenliğin özünü de "karar tekeli" olarak tanımlar. Tüm yasallık sistemi böylece onun, dışında ve üstünde duran bir güç tarafından, bu gücün belirleyeceği koşullara tabi kılınarak göreceleştirilir, böylece adeta keyfileştirilir. Roma'nın düzeni korumakla görevli "vekil diktatörlerinden" farklı olarak "egemen 'diktatur'"ün işlevi, verili düzeni tamamen yok ederek bir yenisini kurmaktır.