Sabahattin Ali'yi kim öldürdü

Önceki gün kanıksanmış, sıradan bir haber gibi önümüze düştü: "Hrant Dink'in katili Ogün Samast serbest bırakıldı! 16 yıl 10 ay sonra tahliye edildi!" Aslında Samast, üç yıl önce, gardiyanları tehdit etmeseydi özgürdü. Dün Hrant Dink'in eşi Rakel Dink, isyanını rüzgârını yelkenine doldurmuş bir gemi gibi sözlerine yükledi: "Hrant'ın cinayeti davasında adaletin yerini bulması, şu ya da bu kişinin üç beş yıl fazla ya da az ceza alması değildi. Daha ilk günden beri karanlığın sorgulanması gerektiğini söyledik. Bu davada adaletin yerini bulması ülkenin demokratikleşmesi için olmazsa olmazdır, dedik. Şimdi kalkıp 'Bu karar memleketimize hayırlı uğurlu olsun' mu diyelim" Yargılanan ve bir müddet sonra salıverilen her zamanki gibi bir tetikçi oldu. Ardında dağ gibi duran hakikat, gövdesinden bir parça koparılmasına izin vermedi.

Ülkemizde siyasi cinayetlerin ilk halkası olarak kabul edilen Sabahattin Ali, roman ve öykü yazarı, şair ve çevirmendi. Hayat hikâyesi ülkemizde hemen her aydının komünist olarak yaftalanmasıyla eşti. Cezaevi doğal olarak meskeniydi. Dışarıda kaldığı dönemde de arı gibi çalışmış, atılana kadar konservatuvarda Carl Ebert'le omuz omuza geleceğin oyuncularını yetiştirmiş; sonrasında da Aziz Nesin'le Marko Paşa gibi çok satan bir mizah dergisinin yönetiminde yer almıştı. Ancak çember daralmış, yazdığı hemen her şey, 1937'de kaleme aldığı Kuyucaklı Yusuf romanı bile toplatılmıştı. Kaçmaktan başka şansı kalmamıştı. Nitekim dönemin basınının güçlü imzalarından Sabiha Sertel, anılarını derlediği "Roman Gibi" kitabında, Ali'nin kaçma arzusunun eş dost arasında çokça yayıldığından söz eder. Ne olursa olsun Sabahattin Ali, Bulgaristan sınırında öldürülür ve cinayet üstündeki karanlık perde hiçbir zaman aralanamaz. Cinayeti üstlenen Ertekin ise usulen dört yıl hapis cezasına çarptırılır; aynı yıl çıkan af yasasıyla serbest kalır. Böylece zaten memleket için "zararlı" bir "komünist"in öldürülmesi bir parça mazur gösterilir!

Bakmayın şimdi Sabahattin Ali'nin yeniden popüler olmasına Türey Köse, "Edebiyat Parçalayan Nutuklar" kitabında Sabahattin Ali'yle ilgili bölümde tutanaklar dehlizinden Meclis görüşmelerini çıkarır. Ali, öldürüldükten iki yıl sonra Demokrat Partili Şevket Mocan, onun için "Geberdi" sözcüğünü kullanıverir. 1978 yılında CHP vekili Can Gazalcı, savcı Doğan Öz'ün öldürülmesinin ardından Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada Öz'ün büyük sanatçı Sabahattin Ali dosyasını yeniden açma amacında olduğuna değinir. Ancak "büyük sanatçı" nitelemesine bu defa Adalet Partili vekiller isyan eder; Gazalcı'nın komünizm propagandası yaptığını söylerler, yetmeyince de "Sabahattin Ali piçi" diye seslenirler. Yazara yapılan küfürler havada uçuşur. Çünkü iki kutuplu dünyadaki, insanları çetele altına alma devam etmektedir.

Geçtiğimiz günlerde araştırmacı gazeteciliğin kıymetli isimlerinden, daha önce "Mühür" ve "Kiraz Ağacı" romanlarıyla okurla buluşmuş Gökçer Tahincioğlu, bu defa "Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm"le kitapçı raflarında yerini aldı. Tahincioğlu, son derece özgün bir yazının peşine düşmüş. Javier Cercas'ın, "Hakikat öldürür, kurmaca kurtarır" sözünden hareketle romanını oluştururken aynı zamanda gerçeği romanla aramak yoluna girmiş. Öyle ki roman bugünle geçmiş arasında bir köprü görevi üstleniyor. Bir cinayetin peşinde ölümü ve hayatı sorgulamanın eşiğinde bir araştırmacı kendi yaşamının da gizini arıyor. Aşkla ve ayrılıkla harmanlanan bir boşlukta salınıyor. Belki de bu duygu hali Sabahattin Ali'ye daha fazla sarılmasına yol açıyor. Öyle ki Ali'nin kahramanlarıyla da sürekli bir alışveriş halinde. Karşısına Ali'nin Çaydanlık öyküsündeki Satılmış, Duvar öyküsündeki Kafir Arap, Hanende Melek öyküsündeki Melek, Selam öyküsündeki Peşkir Yusuf, Kürk Mantolu Madonna romanında Maria Puder ve kızı, İçimizdeki Şeytan romanındaki Macide, Bedri ve Ömer çıkıyor.