Trabzonspor için hala sabır vakti

Google yokmuş gibi davranıp aklımda kalan kısmıyla anlatayım. (Nasılsa gençler bakıp tam tarihi ve haftayı bulur) Galiba 1980-81 sezonu. Ligin son haftaları, radyoda dinlediğimiz maç sonrası seviniyoruz; Trabzonspor şampiyon oldu O sırada spiker toplu sonuçları veriyor. Adanaspor rakibini 6-0 yenmiş. Ürkek ürkek önümde duran Tercüman gazetesi spor sayfasındaki puan durumuna bakıp yıkılıyorum. Babama bakıyorum hiç tepki yok. Trabzonspor'un 1-0 kazanması öyle mutat hale gelmiş ki çocuk aklımla ben her gole 2 puan veriliyor diye düşünmüştüm. Lig'de 2. sırada bulunan Adanaspor da 6-0 kazanınca içimden "gitti şampiyonluk" demiş ama babamın bunu fark etmiyor olmasına şaşırmıştım. Endişemi belli ediyorum, babam anlasın ve baksın bir şey söylesin diye. Gözümü puan durumundan almıyorum ama babamda en ufak bir refleks yok. Sonunda dayanamadım ve kara haberi verdim babama ama öyle değilmiş... Trabzonspor'un efsane zamanları zannedildiği gibi oyunun salt tutku ile oynandığı zamanlar değildi. Sonrasında doğal olarak üretilmiş bir şehir efsanesi bu. Hem Ahmet Suat Hoca hem rahmetli Özkan Hoca oyunun savunma tarafını önceleyen isimlerdi. Ama o oyun sonuç getirdikçe kazanma alışkanlığı tribünlere de yansıdı. Sonuçta kazanacağına ikna olan tribün de bu savunma güvenliğini önceleyen oyuna ikna oldu hatta sonraları takımın öyle oynadığını unutup takımı bir gol makinesi gibi anlattı sonraki nesillere Bireysel resitallerin değil senkronize bir orkestranın uyumu idi izledikleri. Evet orkestranın her enstrümanı başlı başına bir figürdü ama son tahlilde şefin yönetimi ve ekibin hem şefe hem birbirlerine uyumu idi o takımı öne çıkaran. Tam da bu nedenle çok önemli figürler gittiği halde orkestra aynı ahenkle çalmaya devam etti.Son üç haftadır Trabzonspor'un kazanamaması