Mayıs'ı bekleyemem!

Maçtan önce bir kez daha İspanya'daki karşılaşmayı gözümüzün önüne getirip, üzülüyoruz. Oradan turu geçecek skoru alıp, Türkiye'de dönmek için çok ciddi fırsatlar kaçmıştı. Ama futbol böyle bir oyun. O psikolojiden sıyrılıp, rövanşa konsantre olmak zorundayız. İspanya'da alınan iki farklı mağlubiyetin altından kalkmak elbette kolay değil. Bir İspanyol takımına karşı tur geçebilmek için 3 farklı galibiyete ihtiyaç duymak karamsar bir tablo olarak duruyor karşımızda. Ama yine de futbol bu, her şey olabilir düşüncesiyle hedefe odaklanmak durumundayız.Hele bir gün önce Gent'in dezavantajlı bir skorla İstanbul'a gelip, Başakşehir'e 6 dakikada 4 gol attığını görünce, futbolda hiçbir ihtimalin göz ardı edilmemesi gerektiğini bir kez daha hatırlıyoruz.Bu duygular içinde maçın başlamasını beklerken, Jesus'un sahaya sürdüğü kadro bize bir hayal kırıklığı daha yaşatıyor. Son dönemde kulübede unuttuğu isimleri hatırlaması (!) sürekli "Mayıs'ta kontratım bitiyor" hatırlatması yapan Jesus'un acaba Mayıs'ı beklemeye niyeti yok mu diye düşünmemize neden oluyor. Nitekim maç başladığında da Fenerbahçe'nin hücum organizasyonu anlamında bütün yükünün henüz birkaç gün önce 18 yaşına girmiş Arda Güler'e verildiğini görüyoruz. Maçın başlarındaki görüntü, hiç de Fenerbahçe'nin ilk maçtaki skorun altından kalkacağının işaretlerini vermiyor.Neyse ki bu karamsar görüntüyü, Ferdi'nin ortasında Telles'in koluna çarpan top değiştiriyor. Hakem VAR'a çağrılıyor, izliyor ve kolun açık olduğuna, haliyle penaltıya hükmediyor. Valencia'nın