Kalmaz

Daha önce de yazdım; Türkiye, kamusal alanı adil bölüşme konusunda hiç iyi bir sınav vermiyor. Tahakkümcü, güç odaklı ve işgalci zihin yapısıyla yüzleşmiyor. Siyasi iktidar, bugün bu feci tarzın en somut örneklerini her alanda göstermeye devam ediyor.Mayıs 2020'de İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan bir genelge ile, pandemi bahane edilerek getirilen "müzik yasağı", pandemi yasakları kalkmasına rağmen devam ediyordu. İlgili yasak hem hukuki, hem de toplumsal açıdan yoğun bir şekilde eleştirilmesine rağmen itirazlara yönelik tatmin edici hiçbir cevap verilmedi. Şimdi de bir lütuf gibi bu yasak gece 01.00'e çekiliyor. Bir yaşam tarzını yasakla baskılayan bu uygulamanın iptal edilmek yerine esnetilmesinin mantığına dair bir açıklama da yok. Son zamanlarda tekrar yükselen eleştirilerin dinmesini, ölümü gören vatandaşın sıtmaya razı gelmesini bekliyor olabilirler. Olmayacağız. Olmamalıyız.Tavuk dönerin, mercimek çorbasının, pilavın, ekmeğin, suyun, bulaşık deterjanının, elektrik faturasının, benzinin, kalemin, bilgisayarın, ayakkabının, koltuk takımının, kitabın bu kadar pahalı olduğu bir dönemde, emek mücadelesini gölgede bırakıp yaşam tarzı kavgası vermek ilk bakışta pek makul gelmeyebilir. Fakat unutmayalım ki bugün bu pahalılığa, başta ifade özgürlüğü olmak üzere kişisel hak ve özgürlüklerin aldığı hasar neticesinde ulaştık. Yanlışlığı konusunda sessiz bir kamusal mutabakat olan mevcut ekonomi politikalarına itiraz edip hatadan döndürecek ve halkı fakirleşmekten kurtaracak tepkilerle karşılaşmama sebebimiz kişisel hak ve özgürlüklerin aldığı ağır hasardı.Giderek büyüyen müdahaleci, tek tipçi reflekslere itiraz etmedikçe siyasi iktidarın yaşam tarzımız üzerindeki baskılayıcı rolünü normalleştirmiş olacağız. Bugün müzik yasağı, yarın bambaşka bir şeye evrilebilir. Siyasi iktidar değişse bile, normalleşen bu rol yeni iktidarlar döneminde de devam edebilir ve farklı pratikler engellenebilir.Yaşam tarzlarının, hayat pratiklerinin,