Pek mecbur kalmadıkça siyasi gündemi muhabbetime, insanlarla ilişkilerime, hayatımın özüne katmamaya çalışırım. "Oyunu kullandın mı Tamam, artık hayata dön!" ilkesini benimserim. Bırakalım herkes kendi işine baksın! Siyasi gündem, politik muhabbetler sadece siyasi kişi ve kurumların hayatında yer alsın. Düşüncem bu... Ancak vakit buldukça tanıdık,
Hepsi de çok güzel. Tamam. Ama beni etkileyen uçaklar, köprüler, trenler, büyük büyük projeler falan değil... Hükümetin en büyük hizmetini yaşadığım şu hadise ile sizlere anlatmaya başlayacağım. Birkaç sene önceydi. Gönlümde bir hayır yapma isteği oluştu. Direksiyonu devletin yetimhanesine kırdım. Beni bayan bir memur karşıladı. Durumu anlattım. Ne
DUA: "Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin; hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar." (Tirmizî) Konu dua olunca aklıma ilk bu hadis-i şerif gelir. Hadis-i şerifi anlamaya başladığımızda duanın gerçek anlamını, mahiyetini de anamaya başlamış oluruz. İnsan düşünebilir: Ayakkabının bağı sonuçta. Gider 10 tane alırım. Gerekirse
Her şeyin fıtrattan uzaklaştığı günümüzde, yaşadığımız deprem felaketi üzerinden farklı farklı yazarlar, uzmanlar, adamlar konuşuyor, yazıyor... Birçoğu elbirliği yapmışçasına ve büyük bir iştahla bilim diyorlar, uzman diyorlar... Körpe zihinleri hamur gibi yoğuruyor, manipüle ediyorlar. Fay hatlarından uzak sağlam bir zemine, düzgün malzeme ve tek
Kahramanlar çalışırken alçaklar fitne peşinde. Allah birliğimiz bozmasın! Depremin, kaybettiğimiz canların acısı hepimizi sarstı. Günlerdir ne yapabileceğimizi şaşırdık. Çok şükür birlik olduk, kenetlendik, dualarımız arşa yükseldi, felaket bölgelerine yardım yağdırdık. Bununla birlikte ağladık, kahrolduk, suçlu hissettik, kızdık, bağırdık, psikolo
Şükürler olsun ki, yarıdan fazlası 35 yaşın altında bir nüfusa sahibiz. Büyük bir enerji. Fakat bu büyük enerji doğru kanalize edilmez ise depremden daha büyük yıkımlara sebep olabilir. Bu sebeple gençlikteki fay hattını harekete geçirmek isteyen sekülerci yıkım uzmanları, ciddi çalışmalar yapmaktadırlar. Gençlere, gençliklerini en güzel şekilde ya
Çarşıda durup etrafınıza baktığınızda veya metro gibi toplu taşıma araçlarında insanlara baktığınızda hemen hemen herkesin akıllı telefonunun ekranına gömülmüş bir şekilde görürüz. Bu kadar yaygın olmasına rağmen, halen tuşlu telefon kullanmaya devam eden bazı insanlar çıkıyor karşımıza. Sadece askerlerden bahsetmiyorum. Aralarında iş adamlarının d
Artık özgür düşünemiyoruz. Çamur seli gibi akıp giden bilgi, haber, içerik cümbüşünde güldür güldür savruluyor zihinlerimiz. Ruhumuzu dinleyemiyor, hissedemiyor, keşfedemiyoruz. Kendimizi unutuyoruz, unuttuğumuzun farkında olamadan. Kimiz biz Kendimize doğru soruları sorabiliyor muyuz Daha da önemlisi böyle bir derdimiz var mı Düşüncelerimizle birl
Birçoğumuz çocukları alıp, hafta sonları hayvanat bahçelerine götürmüşüzdür. Çocukların merakı, ilgisi, neşesi derken keyifle geçen saatler sonunda, vaktimizi güzel değerlendirmiş ve çocuklarımızın hayatına önemli bir katkıda olmuş olduğumuzun mutlu eden düşünceleriyle evimize dönmüşüzdür. Modernleşmenin ruhsal dengemizi bozarak, manevi dünyamızda
Anadolu zor yıllar. Kıtlığın kırıp geçirdiği bir halk. Yunus Emre'nin hayatında, hepimizin bildiği bir dönüm noktası. Hacı Bektaş-ı Veli Hz. Dergâhında herkese buğday dağıtmaktadır. Konumuz burası. Yunus Emre'nin hayatında geçmese belki hiç duymayacağımız çok önemli bir hadise. Hemen "buğday mı, himmet mi" Kıssasına yöneliyor zihnimiz. Önemli tabi.
© 2016