Depremzadeler

Yaşadığımız büyük felaketin üzerinden tam bir buçuk ay geçti. Atılacak çok adım, yapılması gereken çok iş var. Ancak, kamuoyunun dikkati ise seçime odaklandı. Siyaset, felaketin önüne geçti. Zaten depremin ilk gününden itibaren belli çevrelerin ajandasında felaket değil, siyaset ön plandaydı. Depremzedelerin yanında bir de "depremzadeler" oluştu. Acıların üstüne basıp, beslenmeye, palazlanmaya çalıştılar. Felaketten siyasi rant devşirmek için çırpınıp durdular. Hala da milletçe hepimizi sarsan o büyük felaketin üzerinde tepinip duruyorlar... Acı arıyorlar, yara kaşıyorlar. Adeta pusuya yatmış, depremzede avlıyorlar. Yüreği yanan bir insan yakaladıklarında da iliğine, kemiğine kadar sömürüyorlar. Son üç hafta sonunu deprem bölgesinde geçirdim. İlkinde Anadolu Yayıncılar Derneği ile birlikte, Malatya'da binası kullanılamaz hale gelen Vuslat TV'ye konteyner götürdük. Son iki ziyareti de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı öncülüğünde gerçekleştirdik. Depremin vurduğu bütün illerle birlikte, ciddi yıkıma uğrayan ilçeleri gezdik. Çadır ve konteyner kentleri ziyaret edip, yüreği yanan insanlar ve onlara yardım için çırpınan yüreği güzel insanlarla görüştük. Bölgenin ayrıntılı röntgenini çektik. Eksikler var mı Tabii ki var. Olmaması zaten olayın tabiatına aykırı! Biz öylesine büyük bir darbe yedik ki, sadece Hatay'da Erciyes dağı büyüklüğünde bir enkaz bıraktı arkasında. Onun altından da 50 bin can çıkardık. Ama çok çabuk toparlandık. Sadece Hatay için 4 bakan, 14 vali ve 90 belediye görevlendirdik. 150 bin çadır dağıttık. Üstelik, o kıyametten sonra kimseyi aç ve susuz bırakmadık. Bugün de bölgede aç ve açıkta kalan tek bir kişi yok. Ama buna rağmen depremzadeler, depremzedelerden daha çok bağırıyorlar. Neymiş, ilk saatlerde neden her enkazın başında bir ekip yokmuş! Ya yaşanan felaketin büyüklüğünün farkında değiller, ya sayı saymayı bilmiyorlar ya da her şeyi kirletmekten başka bir şey düşünmüyorlar. İşte depremzade olmak böyle bir şey! Milleti kör, hepimizi sersem yerine