Tek parti döneminden günümüze... Değişen bir şey yok

Sevgili okurlarım, AKP iktidarı yazılı ve görsel medyaya inanılmaz baskılar yapmayı sürdürüyor.İktidarın elinde vurdu mu deviren kalın, ucu çivili sopalarvar.Biri televizyonlara yönelik.Onun adı RTÜK.Hoşlanmadığı muhalif kanallara o sopayla vuruyor, incitiyor, acıtıyor.Akıl almaz para ve kapatma cezaları kesiyor.Benzer sopayı iktidar adına muhalif yazılı basına karşı kullanan iseBİK(Basın İlan Kurumu). Yazılı basına resmi ilan dağıtımı yapan, yandaşları bu yolla besleyip semirten kuruluş.Her ikisinde de çoğunluk iktidarın elinde. O çoğunluk ne derse o oluyor!Acımasız, adaletsiz, hukuksuz cezalar birbiri ardına kesiliyor.Siz istediğiniz kadar itiraz edin, sonuç değişmiyor.Şimdi Meclis'te yeni bir kanun teklifi görüşülmek üzere.AKP-MHPkoalisyonunun oylarıyla birkaç gün sonra yasalaşacak.Görsel ve yazılı medya üzerinde uyguladıkları baskılar yetmemiş olmalı ki, bu kez sosyal medyaya yeni baskılar ve cezalar geliyor.Kapatmaları ve para cezalarını bıraktık bir yana, iki cümlelik bir espri yapanlara bile hapis cezası verilecek.Akıl alır gibi değil ama burası Türkiye abicim, her şey olur!Sevgili okurlarım, şimdi sizi epeyce gerilere,1944yılına götürüyorum.Dedem (annemin babası)Refik Şevket İnce1920 yılındaki ilk Meclis'te Saruhan (Manisa) milletvekili.Hemen ardından 1922 yılında, Kurtuluş Savaşı'nın en zor günlerindeAtatürk'ün Adalet Bakanı. O zamanki deyişle Adliye Vekili.Gerçek anlamda bir hukukçu.Bütün yaşamı boyunca Atatürk'e, hak, hukuk ve adalete tapan bir avukat.Uzun yıllar milletvekili olarak görev yapıyor.1950'de Demokrat Parti iktidarının ilk Milli Savunma Bakanı. (Bir süre sonra Menderes'le ters düşüp istifa ediyor.)Dedemin yayımlanmamış anıları var. Şimdi o anılardan kısa bir alıntı yapıyorum.Yıl 1944... İkinci Dünya Savaşı olanca hızıyla sürüp giderken hükümet basını da kapsayan bazı kısıtlayıcı önlemler alıyor.Onlardan biri de'sansür ve gazete kapatmak.'O yıllarda 'sansür' deyince akla ilk gelenyazılı basın.Yani gazeteler...Bir de Ankara radyosu var ama o zaten devlet denetimi altında.Tek radyomuz Ankara.Televizyon yok, internet yok, sosyal medya yok!O sırada'Matbuat ve Neşriyat Umum Müdürü'(Basın Yayın Genel Müdürü) Nedim Veysel İlkin.Dedem kendisine yazdığı 8 Ekim 1944 tarihli mektuba şöyle giriyor:"Çok muhterem Nedim Veysel Bey, sizinle münasebetim hemen hemen resmi gibi idi. Fakat bu az zaman içerisinde hakkınızda dürüst, zeki, görevine çok bağlı olduğunuza dair kanaat edindim. Bu defa Matbuat Umum Müdürü olduğunuzu görünce çok sevindim..."Sonra uyarılar başlıyor:"Bu vesile ile sizden iki ufak ricada bulunacağım.1- Dünya radyolarının verdiği haberlerden Türk radyoları mahrum bırakılmasın. Yani Türklerin kulaklarına yabancı dillerden haberler geleceğine, bunların Türk dili ve Türk radyosu ile duyurulması. 2- Abdülhamitdevrinin ve İttihat Terakki dönemindeki sıkıyönetim devrinin örneğini oluşturacak dereceyi bulduğunu gördüğüm gazete kapatma hastalığının tedavisi."Mektubun sonraki bölümü daha da ilginç..."Bu gazeteler kapandıkça aklıma hep şu geliyor. Acaba hükümet bu kadar korkak mı ki, Vatan, Cumhuriyet, Tasvir gibi gazetelerin yazdığı yazılarla derhal ilgileniyor ve cezalar veriyor.Nerede kaldı basın özgürlüğü, nerede kaldı demokrasiKanaatimce biz Türkler bütün varlığımızın çoğunu günlük basına borçluyuz.Zaten bin bir kısıtlama içerisinde gazete çıkarmak ne kadar zor ise, çıktıktan sonra da yaşaması