Kültür -3: Hedef Kör ve Kof İnsan

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden- Günümüzde her gün etkisini daha da artıran popüler kültür salgının hedefinde parçalanmışlar ve ayrışmışlar var. Böyle olduğunda köklerle bağ zayıflıyor ve yok oluyor, dolayısıyla kabı boşalan insan, kadim değerlere aykırılık gösteren herhangi bir "yeni"ye uygun hâle geliyor, yadırgamıyor hatta "yeni"yi hiç sınamıyor, "değer yargıları"yla ilgili refleksi köreldiği ya da hiç oluşmadığı için önüne ne gelirse gelsin daha çabuk kabulleniyor. "Hayat boşluk kabul etmez", yaygın bir söz. Kaynağı Aristo. "Doğa boşluk kabul etmez" sözü darb-ı mesel gibi yaygınlaşmış. Elbette bu durumla insanoğlu defalarca sınanmış. Doğadan kasıt insan hayatı zaten. Boşluk ise maddi değil, manevi durumla ilgili. Elbette boşluk-doluluk meselesi tümüyle kâinatla ilişkili. Yaradan, önümüze şaşmaz ve mükemmel bir sistem (kâinatı) kurmuş, bizi de yine mükemmel ve şaşmaz bir sistem olarak yaratmış. Ancak iş maneviyata gelince durum değişiyor. İnsan iradi bir varlık ve yanlış tercihleri onu çoğu kez boşluğa düşürüyor. Ve varlık âlemi bize hep bunu söyleyip duruyor: Hayat boşluk kabul etmez. Öyle olursa ne olur Yukarıdaki hadise olur. Boşluğun büyüklüğüne oranla hızlıca olur olmaz her şeyle dolmaya başlar. Bilhassa zihin böyledir. Avare kalırsa boş işler memuru olarak görev yapmaya başlar. Kalbi ise hastalık kaplar. Bu hastalıklar yorar, yıpratır, insaniyetten uzaklaştırır, yaradılışın reddine kadar götürür insanı. Yani boşluklar neticesinde insan öyle bir hâle gelir ki kendi hakikatine reddiye sıralar. Bütün bu sancılı manzara neden kültürle ilişkili olsun Ev hayatımızda, sokağımızda, toplumumuzda, gün içinde karşılaştığımız her şeyde, hâkim olan hayat alışkanlıklarının hükümranlığı vardır. Karşılıklı iletişimimizi, duygularımızın etki-tepki düzeyini hep bu alışkanlıklar ve yaygın davranışlar belirler. Dijitallikle hiç olmadığımız kadar içli dışlı olduğumuz şu devrede, ilişkili olmayanlar birçok iletişim biçimine, kelimelere ve sohbetlere yabancı kalır. Çünkü çoğalan, azalana hükmetmektedir. Bu hızlı ve ultra dijital iletişim çağında görsel, işitsel ve davranışla ilgili unsurların "değer yargıları" da küreselleşmiştir. Çünkü bu unsurların tamamı küresel dijital ağlar aracılığıyla hayatımıza girmektedir. Hız öyle konforlu ve çekicidir ki onsuz büyüyüp yetişkinliğe erişmiş büyüklerin nasihatleri bu hız hükümranlığı karşısında yenik düşer. Yeni nesiller, "hap" gibi "bilgi"lerle daha hızlı donandıkça önceki nesillerin tecrübelerini, uzun uzun sohbetlerini küçümsemektedir. Zira kabı zaten zamane iletişim unsurları ve verileriyle dolup taşmıştır. Sohbete, nasihate yer kalmamıştır. Elbette, geçmişin tecrübe birikimiyle olgunlaşması tamamlanmayan, kökenini tanımayan, tanısa da saygı duymayan ve sevmeyen bir birey için zihin ve kalp kabı da tam bir şekil almış değildir. Gelenin kendine yer aradığı bir çuvalı andırır.