Sultan Vahidüddin'i anlamak için...

Yeni Şafak Dursun Gürlek - Sultan Vahidüddin'i anlamak için... Hürriyet Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan geçen perşembe günü köşesinde "Vahidüddin Meselesi" başlığıyla bir yazı yayımladı. Bu mesele, aradan geçen yüz yıla rağmen hâlâ "mesele" olmaya devam ettiği için, biraz da konuyla ilgili "Osmanlı tarihi"ni gözden geçirmiş olmam dolayısıyla yazıyı merakla okudum. İtiraz edeceğim bir değerlendirme değil. Durum böyle olunca, aşağıdaki satırlara haşiye, ilave ve açıklama gözüyle bakılmalıdır.Ahmet Hakan Bey'in yazısının kısa özeti şöyle: Osmanlı tarihini değerlendirirken, siyah ve beyaz olmak üzere sadece iki rengi esas alırsak bu sağlıklı bir bakış açısı olmaz. Ayrıca bu tarz bir üslupla diğer renkleri de gücendirmiş oluruz.Osmanlı'ya ağız dolusu küfür etmek de, toz kondurmamak da yanlıştır. Şükürler olsun ki artık bu kıskaçtan çıkıldı. Artık toplumumuz Osmanlı'ya çok daha hakkaniyetli yaklaşıyor. Marjinalin marjinali bir kesimi tabii ki dikkate almamak gerekiyor. Sultan İkinci Abdülhamid'in de böyle değerlendirilmesi icap eder dedikten sonra Hakan Bey, sözü Sultan Vahidüddin'e getiriyor ve "Vahidüddin meselesinde de gri alana doğru gideceğiz. Vahidüddin'in yanlışlarından, kusurlarından söz edilebildiği gibi, erdemlerinden, çaresizliklerinden söz edilebilecek" diyor. Ahmet Hakan yazısını şöyle bitiriyor:"Bir hakkı da teslim edelim: Tarihi bakışımızın olumlu yönde değişiminde İlber Ortaylı hocamızın önemli bir payı olduğunu da çok sonraları daha da net fark edeceğiz."Hemen ilave etmek isterim ki, tarihimize bakışımızın olumlu yönde değişiminde oynadığı müspet rol itibariyle İlber Ortaylı Hocamız yalnız değil. Ondan önce de Reşad Ekrem Koçu, İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Ziya Nur Aksun, Tarık Mümtaz Göztepe, İlhan Bardakçı, Necip Fazıl, Yılmaz Çetiner gibi isimler Vahidüddin konusunu ilmin, tarihin, insafın ışığı altında büyük oranda vuzuha kavuşturdular. Günümüzde de İlber Hoca'nın yanı sıra Murat Bardakçı da gerek "Şah Baba"sıyla, gerekse diğer bir takım yazılarıyla taşları yerinden oynatmayı, yakın tarihimizin gerçeklerini art arda ortaya çıkarmayı sürdürüyor.Şimdi müsaadenizle yukarıdaki isimlerle ve onların Vahidüddin değerlendirmeleriyle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum:Başta "İstanbul Ansiklopedisi" olmak üzere birçok değerli esere imza atan, aynı zamanda tarih hocası olarak da görev yapan Reşad Ekrem Koçu, "Osmanlı Padişahları" isimli kitabında "Karabahtlı Padişah" diye tavsif ettiği Sultan Vahidüddin'in hatalarına ve yanlışlarına da temas ettikten sonra onun ne kadar dürüst ve asil bir insan olduğunu ispat sadedinde şu cümleleri kuruyor:"Ayrıldığı sırada İstanbul işgal altındaydı. Topkapı Sarayı'nda dünyanın en zengin mücevher hazinelerinden biri yatıyordu. O hazinenin muhafızları, kalben olmasa dahi resmen Altıncı Sultan Mehmed Vahidüddin'in bendegânı idiler. Memleketini terke karar vermiş olan bu hükümdar için o azametli hazineden kendisini, evladını ve ahfadını (torunlarını) gideceği yerde -hatta sefihane yaşasalar dahi- en cömertçe biçilecek ömürlerini refah içinde geçirtecek mücevherat kaldırabilirdi. Altıncı Sultan Mehmed, bu alçaklığı yapmadı. İstanbul'dan iktidarı kaybetmiş bir türedi gibi değil, çok büyük bir Türk hanedanının son imparatoru olarak ayrıldı.Altıncı Sultan Mehmed Vahidüddin için söylenecek son söz İslâm'ın asalet şiarına uyarak, 'Ölülerimizi hayırla analım' demektir."İbnülemin de, "Osmanlı Devrinde Son Sadrıazamlar" isimli son derece kıymetli eserinde, bu padişahı, aynı insaf ölçüleri içinde, bilgilerin ve belgelerin ışığı altında anlatıyor. Hem eksilerine, hem artılarına yer veriyor. Lütfi Simavi, Ali Fuad Türkgeldi ve Tevfik Paşa gibi padişaha en yakın simalardan yola çıkarak "Sultan Mehmed Vahidüddin'e Dair" gerçekleri dile getiriyor.Üstad, "El mukadder, lâ-yetegayyer". Yani "Takdir değişmez" cümlesiyle yazısını bitiriyor.Unutmayalım. Son Sadrıazamlar" da dâhil, İbnülemin Mahmud Kemal Bey'in bütün büyük eserlerini Milli Eğitim Bakanlığı yayımladı. Milli Eğitim Bakanı da Hasan Âli Yücel'di.Ziya Nur Aksun'a gelince, o da gerek "Osmanlı Tarihi"nin altıncı cildinde, gerekse