Rıza Tevfik ve Abdülhamid'in büyüklüğü

Yeni Şafak Dursun Gürlek - Rıza Tevfik ve Abdülhamid'in büyüklüğüŞu fani dünyada bizim gibi insanların mükeyyifatı da, yani keyif aldığı, zevk duyduğu konulardan biri de, demli çaylar, köpüklü kahveler eşliğinde gazete, kitap ve dergi okumaktır dersem yine bize ait bir özelliği ve güzelliği dile getirmiş olurum. Hele bu gazete ve dergi yazıları maziden kalan ve okurken "Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer!" cümlesini terennüm ettiren cinsten olursa duyduğumuz haz daha da hız kazanır.Âcizane belirtmek isterim ki, ben de yaklaşık elli yıldan beri kesip kesip biriktirdiğim metrukâtı zaman zaman okşayarak karıştırmak suretiyle aynı heyecanı duyarım. Bunların arasından ilgimi çeken bir veya daha fazla yazıyla karşılaşınca da heyecanım zirveye çıkar. Bu hâlet-i rûhiyemi yansıtan bir örnek vereyim:Geçen gün, bir hayli teraküm etmiş olan makaleler tomarını gözden geçirirken 25 Ocak 1967 tarihli Yeni İstiklal gazetesinde yayımlanmış bir Refii Cevat Ulunay yazısına tesadüf ettim. "Tarihten Bir Yaprak" başlığını taşıyan bu yazı aslında üstadın Milliyet'teki köşesinde neşredilmiş. Yakın tarihle ilgili çok önemli bir konuyu dile getirdiği için merhum Mehmet Şevket Eygi de onu iktibas edip Yeni İstiklal'de yayımlamış.Genç okuyucularımızın da tanımaları için belirteyim. Refii Cevat Ulunay da, edebiyat dünyamızın gözde isimlerinden Rıza Tevfik Bölükbaşı ve Refik Halit Karay gibi yüz ellilikler listesine alınmıştı. Yıllarca sürgün hayatı yaşadıktan sonra afvedilerek yurda döndü ve yazı hayatına atıldı. Milliyet'te her gün yayımladığı tarih, edebiyat ve kültür yazılarının tiryakilerinden biri de bendim.Sadede gelecek olursak, Refii Cevat Bey, bir gün merhum Prof. Osman Turan Bey'in gazetede yayımlanan başmakalelerinden birini okuyor. Bu zatın yazıları okuyucularda ilgi uyandıracak kudrettedir, diyerek takdirini de dile getiriyor. Hocanın son yazısı, son asır tarihinin bir faslı ile ilgilidir. 1908'de memleketin mukadderatını eline alarak on senede Osmanlı İmparatorluğu'nu mahveden İttihat ve Terakki ile Sultan Abdülhamid Han'ın arasında cereyan ettiği zannedilen bazı tarihi hadiseler söz konusudur. Muhterem profesör, bu hadiselerden bahsederken İttihat ve Terakki'de bir uyanış meydana geldiğini ima etmekte ve bunun tezahürü olarak İttihatçıların Sultan Hamid'e karşı olan davranışlarından pişman olduklarını söylemektedir.Refii Cevat Ulunay, buna şiddetle itiraz edip yanlıştır, diyor. İtihat ve Terakki memlekete yaptığı kötülükten hiçbir zaman nadim olmamıştır, diye kesin kanaatini belirtiyor. Buna göre, tertibi Sultan Hamid'e atfedilen bir 31 Mart hadisesi yoktur. 31 Mart hadisesi o sırada kasaları tamtakır olan İttihat ve Terakki'nin Yıldız Sarayı'nı yağma ederek parasızlığa bulduğu bir çaredir.Ulunay, korkunç ifşaatı açıklamayı şöyle sürdürüyor: Saçlı Arnavutlar, Yıldız Sarayı'nı yağma ettiler. Fakat okkalı partiyi isimleri malum zevat kaldırdılar. Üniversiteye nakledilen Yıldız Kütüphanesi de, bu kütüphanenin sonraki müdürü Nureddin Kalkandelen'in babası hafız-ı kütüp Sabri Bey tarafından kurtarıldı. Kalkandelenli Sabri Bey, nazarlarında adam öldürmenin sinek kadar ehemmiyeti olmayan Arnavutların silahlarına göğsünü açarak şöyle bağırdı: "Mori! Sen Arnavut, ben Arnavut. Vur beni, gir içeri, yağma et!" Bu kahramanca direniş sonucunda tam bir ilim hazinesi olan Yıldız Kütüphanesi talan edilmekten kurtulmuş oldu. Elhamdülillah!Biz, o zamanki yağmacıların hepsini biliriz, diyen Ulunay onlar, Yıldız Sarayı'ndan çizmelerini doldurarak çıkmışlardı, ifadesini kullanarak faciayı anlatmaya devam ediyor ve İttihat Terakki hiç nadim olur mu diye soruyor. En müsait şartlarda iktidarı eline alan, zulmün en sunturlusunu uygulayarak on yıl bu millete göz açtırmayan, meydanları darağaçlarıyla dolduran, sokaklarda alenen adam öldürten bir ihtilal komitesi hiç pişmanlık duyar mı sualiyle işin aslını anlatmaya çalışıyor.Rıza Tevfik, kısa bir süre sonra muhaliflerin safına geçti. Edirne milletvekilliği için İttihat ve Terakkiye muhalif olarak adaylığını koyduğu zaman İttihatçılar onu öyle bir dövdüler ki, kafası, gözü kan içinde kaldı. Daha sonra