Mevlana Gülleri

Yeni Şafak Dursun Gürlek - Mevlana GülleriBüyük kitabiyat bilginimiz Ali Emiri Efendi sevdiği ve hoşlandığı bir insanı tarif ederken "Gül yaprağıdır nüsha-i Kur'an arasında" diyor, böyle orijinal bir cümleyle dostuna duyduğu muhabbeti dile getiriyor. Bilindiği gibi gül Peygamberimiz'i temsil ediyor. Kur'an ise Allah kelamıdır. Kâmil bir insanın, muhabbet ehli bir zatın, ilahi kitabın sayfaları arasında daha da güzelleşen gül yaprağına benzetilmesi son derece isabetli bir söyleyiş tarzı olarak karşımıza çıkıyor. Gözlerin nuru, gönüllerin süruru olan Mushafı Şeriflerin okuna okuna, bir nevi kudsiyet kazanan İslami eserlerin, kadim kitapların sararmış yaprakları arasında arz-ı endam eden güller saçtıkları güzel kokularla, o canım eserleri de gül kokulu kitaplar haline getiriyorlar.İyi komşu, kötü komşuyu bile iyileştiren kimsedir. Gül de böyledir efendim, beyazıyla, sarısıyla, pembesiyle, kırmızısıyla bütün güller, bulundukları mekanları şenlendirirler, kendilerini koklayan insanları dinlendirirler. Gül, asık suratları güldürür, ruhları okşar, gönüllere ferahlık verir. Koku alma duygumuzu coşturur. Cansız eşyayı bile tesiri altına alır. Çevresine ışık saçar. Dalındaki dikenleri bile munisleştirir. Ve siz gülü sevmek için dikenine katlanırsınız. Sadi'nin Gülistanı'nda yer alan şu anekdot; gülün güzelliğini ve özelliğini canlı bir tablo gibi yansıtıyor:"Bir çiçeklikte otla bağlanmış, birkaç demet taze gül gördüm. Dedim ki:Naçiz, basit otun ne değeri var ki, gül ile birlikte bulunuyor. Ot, ağlayarak dedi ki:Sus! Kerem ehli, sohbeti, dostluğu unutmaz. Her ne kadar yüzümde letafet yoksa da ben de gül yetiştiren bahçıvan tarafından beslendim"Evet, gülün her rengi güzeldir. Fakat kırmızı gül hepsinden güzeldir. Bu mübarek çiçek kırmızı rengiyle, maşuku remz etmektedir. Bundan dolayı kırmızı gül çiçeklerin şahıdır. Peki maşuk kimdir. Hiç şüphe yok ki, Peygamber Efendimiz'dir. Kırmızı gül Resulullah'ı temsil ettiği için büyük bir ilgi görmüştür. Edebiyatımız bu sevginin canlı örnekleriyle doludur. Bu remizden, bu işaretten yola çıkan eski insanımız gül koklarken salavat getirir, gül suyu kullanırken Efendimizi hatırlayarak "neşveyab" olur. Gül ile dostluğu kendisini Peygamber Aleyhisselam'a daha fazla yaklaştırır. Hilye-i Şerifler bile eskiden gül şeklinde hazırlanıyordu.Gül sevgisiyle Peygamberimiz'e duyulan muhabbeti en güzel şekilde dile getiren hükümdar şairlerden biri de, Sultan Birinci Ahmed idi. Aziz Mahmud Hüdayi'nin rahle-i tedrisinde azizliğin sırrına eren bu genç padişah bir dörtlüğünde şöyle diyor:N'ola tâcım başımda götürsem dâimKadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rüsül'ünGül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidirBahtiyâ, durma yüzün sür kademine o gülünÂşık hükümdar, maşukuna, yani Efendimize duyduğu muhabbeti, saf ve temiz sevgiyi bu dörtlüğüyle dile getirip diyor ki:"Ah ne olurdu o resuller resulünün, nebiler sultanının tertemiz ayağını tacım gibi daima başımda taşısaydım. Nübüvvet bahçesinin gülü, o ayağın sahibidir. Ey Bahti, hiç durma, o gülün ayağına yüzünü sür!"Biraz da "Mevlânâ gülleri"nden söz edelim miDevrimizin ünlü Mevlânâ muhiplerinden merhum Refi Cevad Ulunay, şeb-i arus törenlerini hiç kaçırmıyor. Yine böyle bir "Düğün Gecesi"ne katılmak için Konya'nın yolunu tutuyor. Âşıkların Kâbesi olan dergâha varıyor. Dış kapıdan girer girmez avluyu öbek öbek süsleyen gül bahçeleriyle karşılaşıyor. Kendini sanki bir dünya, belki de ahiret cennetinde hissediyor. Sultan Veled'in hanımı Fatma Hatun'un mezarının bulunduğu yerde fışkıran koyu kırmızı güllerin etrafı sardığını görüyor. Bu güzel manzarayı seyr ü temaşa ederek gözlerini dinlendiriyor.Diğer tarhlarda da pembe, sarı, elvan güllerle karşılaşıyor. Refi Cevat Bey'e göre bütün bu güller, sanki hizmet ettikleri efendilerine layık olabilmek için o kadar süslenmiş, o kadar güzelleşmişlerdir ki, Konya'da her yıl yapılan gül müsabakasında "Mevlânâ Gülleri" dört senedir birinciliği kazanmaktadır. O zamanki müdür Mehmet Önder Bey, hocam beğendiğinizi alabilirsiniz deyince Refi Cevad Ulunay, "Ne haddime, bakmaya bile kıyamıyorum, koparmaya nasıl kıyabilirim Hepsi oradaki cennet definesine Fuzuli'nin diliyle:Âşık olmuş hüsnüne ey serv-i hoş reftar gülÇâk çâk etmiş seninçün sîne-i efkâr güldiyorlar" cevabını veriyor.İşte böyle canlı ve heyecanlı bir manzara içinde "Güller hafif bir meltemle onun huzurunda rüku'a varıyordu!" diyor.Söz buraya gelmişken, kış ortasında Hazreti Mevlânâ'ya hediye edilen taze gülün hikayesini de anlatalım mı Kira Hatun'u çok şaşırtan gül kıssasını nakledelim miMevlâna Celaleddin-i Rumi hazretlerinin genç yaşta evlendiği hanımının adı Kira Hatun idi. Bu hanım, namus ve eteğinin temizliği bakımından Hazreti Meryem'in bir eşiydi. İkinci bir Meryem'di. Bir kış günü, Hazreti Mevlânâ, Şems-i Tebrizi ile hücrelerinde bir aradadırlar. Kira Hatun, bunlar ne konuşuyorlar, nelerden bahsediyorlar, diye gözünü kapının deliğine dikiyor. Mevlânâ içeride Şems-i Tebrizi'nin dizine dayanmış,