Meşhur "Eyyüb Sultan" kitabı

Efendim, sizlerin de pekâlâ bildiği gibi, sayılı günler çabuk geçer. İşte iki bin yirmi iki yılının Ramazanına da veda ettik. Cenab-ı Hak, hepimizi daha nice Ramazanlara ve bayramlara kavuştursun. Bir ay Ramazan geçti, gitti ama sen bir gün bile oruç tutmadın diye kendisine sitem edilince Bektaşi, o mübarek her sene gider, gelir. Ama ben gidersem, bir daha gelemem, cevabını vermiş. Lütfen bunu Bektaşi fıkrası diye hafife almayınız. Aslında bununla şöyle denilmek isteniyor: Mübarek Ramazan seneye yine gelir, lakin bizi bulur mu bilemeyiz. Mademki böyle bir ihtimal var, öyleyse içinde bulunduğumuz oruç ayının kıymetini bilelim ve yeteri kadar değerlendirmeye çalışalım.Şimdi asıl konumuza gelelim. Bilindiği üzere, Ramazanın teşrifiyle medyada bir hareketlenme görülür. Gazeteler Ramazan sayfaları hazırlama yarışına girişirler. Dini bilgilerin yanı sıra tarihi ve edebi konulara da temas etmek suretiyle okuyucularına faydalı olmaya çalışırlar. Bir gelenek haline gelen bu Ramazan sayfalarında ne yazık ki bazen yalan yanlış bilgilere de yer verilir. Hürriyet gazetesinin "Seyahat" ekinde "Anlamı ve önemi büyük" başlığıyla yayımlanan yazıyı buna bir örnek olarak verebiliriz. Yazıda şöyle deniliyor:"Eyüp ilçe merkezinde nereye adım atsanız tarihi bir cami, türbe ya da medreseyle karşılaşabilirsiniz. Ama bunlardan birinin İstanbul'un maneviyatında büyük önemi var. Yazar Refik Halid Karay, 'Guguklu Saat' adlı eserinde Eyüp Sultan Külliyesi'ni, 'İstanbullular için yarım Mekke kabul edilir' diye tanımlıyor. Bu mekâna özel bir değer addedilmesinin nedeniyse, Hz. M.de ev sahipliği yapmış, onun hizmetinde bulunmuş İslam ordusu komutanı Ebu Eyyüb Ensari'nin türbesi. Bu sebeple Osmanlı padişahları sefer öncesi kılıç kuşanıp Eyüp Sultan türbesini mutlaka ziyaret edermiş. Bugünse özellikle Ramazan ayında camide ibadet, türbede dua eden yoğun bir kalabalıkla karşılaşacaksınız."Bu birkaç cümlelik yazıda doğruların yanı sıra yanlışlar da var. Biri kelime, diğer bilgi yanlışı olmak üzere iki hatalı ifade kendini gösteriyor: "Bu mekâna özel bir değer addedilmesi" diye başlayan cümledeki "addedilmesi" yanlış olup doğrusu "atfedilmesi"dir. Osmanlı Türkçesinin zengin kelime hazinesinden istifade etmek için bu lisana bihakkın vakıf olmak iktiza ediyor. Diğer bir cümlede geçen "İslam ordusu Komutanı Ebu Eyyüb Ensari'nin türbesi" ifadesini de bilgi yanlışına misal verebiliriz. Sahabe-i kiramın ulularından olup türbe-i şerifiyle İstanbul'umuzu şereflendiren Eyüb Sultan hazretleri, İslam ordusunun komutanı değildir. Komutan, bütün Müslümanların nefretini kazanan Yezid'dir.Sözün burasında. Eyüp Sultan gibi bir büyük sahabi Yezid denilen herif-i nâ şerifin komutasındaki orduya nasıl katıldı, diye bir sorunun zihinlere takılacağını tahmin ediyorum. Nitekim bu soru öteden beri kafaları karıştırmış olmalı ki, konuyla ilgili kitap yazan İslam bilginleri eserlerinde mevzuyu vuzuha kavuşturmak için gerekli açıklamalarda bulunmuşlardır. Alasonyalı Hacı Cemal Öğüt merhum da bu sorunun tevlid ettiği zihin karışıklığını gideren İslam ulemasından biridir. Cemal Efendi, yazdığı iki ciltlik Eyüp Sultan kitabıyla ve bu kitapta yer alan on bir maddelik açıklamasıyla -sağlam İslami kaynaklardan deliller getirip- zihinlerde hasıl olan şüpheleri gideriyor.Bu delillerden -hiç değilse- bazılarını nakletmeden önce birkaç cümle daha söylemek istiyorum. Efendim, Eyüp Sultan gibi bir zat hakkında yazılacak kitabın, ehliyetli âlimlerin, kaleminden çıkması gerekiyor, ayrıca tarihi bilgilerle de takviye edilmesi icap ediyor. Yukarıda adını verdiğimiz eser işte böyle dört başı mamur bir çalışmadır. Ne yazık ki, aradan yıllar geçtiği halde, bu kıymetli eserin mükemmel bir baskısı yapılmadı. Mevcut baskılardaki tashih bolluğu eserin değerine halel getiriyor. Aynı zamanda tam bir kürsü adamı olan merhumun