Türkiye Yüzyılında cumhuriyeti kutlamak

Cumhuriyetimizin yüzüncü yıl dönümü yüce milletimize ve bütün Türk dünyasına kutlu olsun. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran devletimizin kurucu kadrosu ile her türlü sıkıntıyı çekerek insan üstü bir gayretle devletimizin kurulmasını sağlayan ecdadımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Anayasa ve Meclisin teşkili gibi Türk Milletinin demokratik bir toplum olmasını sağlayan kurumsal yapıların inşaa edilmesi ve bunun üzerine halkın iradesinin tecellisini sağlayan ve ulusumuzun karakterine en uygun yönetim biçimi olan Cumhuriyetin ilan edilmesi aslında yirminci yüzyılın başında gerçekleşen Türk Devrimini ifade eder. Evet bu bir devrimdir çünkü 600 yüzyıllık monarşik yönetimden sonra o günkü şartlarda demokrasinin inşa edilebilmesi ve yönetim şekli olarak da Cumhuriyetin hayata geçirilebilmesi hiç kolay değildi. Bunu başarabilmek bir diğer yönüyle de Büyük Atatürk ve kurucu ekibin ne kadar vizyoner olduğunun da göstergesidir. Onlar demokrasi ve cumhuriyet üzerine bir devlet inşa ederek Türk milletinin sonsuza kadar sürecek gelişiminin ve muasır medeniyet seviyesine ilerlemesinin önünü açtılar. Kendilerinden sonra gelenlerden de milletimizin demokrasi ve cumhuriyet zemininde geliştirilmesi ve güçlü bir devlet haline getirilmesini istediler. Peki sonra ne olduSonraki gelişmeler hiç de ecdadımızın kendilerinden sonra gelenlerden istedikleri gibi olmadı. Beklentilerin aksine Türkiye çoğunlukla siyasi ve ekonomik krizlerle, terör ve dışarıdan yönlendirilen suikast tipi faili meçhul olaylarla boğuşmak, darbeler, muhtıralar gibi anti demokratik uygulamalarla mücadele etmek zorunda kaldı. Çağdaşlaşmak yerine Atatürk'ü, demokrasiyi kendi karanlık emelleri için araçsallaştıranlarla, zaten temelinde çağdışı olan tetikçi zihniyetlerin ürünü akımlarla uğraşmak ülkemize her geçen gün daha fazla güç ve kan kaybettirdi. İçeride bunlar olurken fakirleşen, teknolojide gerileyen ve bu nedenlerle küresel emerperyal güçlere her geçen gün daha bağımlı hale getirilen ülkemiz, gün be gün dış politikada da arzu ettiği başarıyı hiçbir zaman yakalayamadı. Birey olarak Türk insanı yıllar süren yıpranmışlığın etkisiyle çok yönlü zihinsel işgallere maruz kaldı, kendine olan güvenini büyük ölçüde yitirdi.Ancak artık durum değişmeye başladı. 2000'li yıllardan itibaren önce siyasal istikrarın sağlanmasıyla başlayan süreç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçilmesi, terörün yok edilmesi, savunma sanayindeki gelişmeler ve bunlar bağlı olarak ülkemize tehdit olan iç ve dış odakların kurutulması, ekonomik büyüme ve toplumsal kalkınma ile Türkiye küresel sistemde baş döndürücü bir hızla yükselmeye başladı. Öyle ki Avrasya Jeopolitiğinin kalbine küresel siyasetin yönünü değiştirdi. Suriye ve Irak'ta yapılamaz denen harekatları gerçekleştirerek Arap Baharı denen aslında Arap Yangını denmesi gereken ve hedefinde Türkiye'nin parçalanması da olan emperyalist süreci durdu. Irak ve Suriye'de deniz bağlantılı olarak kurulması planlanan teröristanı yerle bir etti. Neredeyse 40 yıldır Ermenistan'ın işgalindeki Karabağ'ı özgürleştirmesi için can Azerbaycan'a büyük destek verdi. Kafkaslar'da yeni jeopolitik oluşumlar gerçekleştirerek,