Küresel sistem can çekişirken Türkiye yükseliyor

Dünya üzerinde mevcut siyasi, ekonomik, askeri, kültürel ve diğer dinamiklerle oluşmuş kararlı düzene küresel sistem denir. Küresel sistem kendi iç dinamiklerinin diyalektik etkisiyle denge halinde bulunur. Bu denge hali kısmi olarak bozulduğunda bölgesel, tamamen bozulduğunda da küresel çatışma ve savaşlar ortaya çıkar. Dünya tarihinde oluşan küresel sistemlerin bozulmasının ana nedeni küresel sisteme hakim aktörlerin birbirleriyle mücadeleye girmesi olmuştur. Diğer aktörlerin mücadeleleri en fazla bölgesel gerilimlere ve çatışmalara yol açmıştır. Sonuçta küresel sistemler bozulsalar da nihayetinde yeniden bir denge haline kavuşurlar çünkü hiçbir sistem kararsız ve devamlı çatışma halinde uzun süre kalamaz. Dikkat edilecek olursa birinci dünya savaşından sonra Milletler Cemiyeti kurularak dünyada barış ve istikrar temin edilmeye çalışmış ama başarılı olunamamıştır. İkinci dünya savaşından sonra Birleşmiş Milletler kurulmuş ancak birinci dünya savaşından farklı olarak NATO, Avrupa Birliği, İslam İş birliği Teşkilatı gibi ilave küresel kuruluşlar da teşkil edilmiş ve dünyada istikrarın devamı sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak uluslararası kuruluşların küresel sisteme hakim aktörlerin emperyalist amaçlarını gerçekleştirmek için araçsallaşmaları ikinci dünya savaşı sonrası küresel sistemi de zora sokmuş artık mevcut uluslararası kuruluşlarca bu sistemin devam edemeyeceği ortaya çıkmıştır. Yaşanan çatışmalar, gerilimler, silahlanma yarışı ve en önemlisi küresel sermayenin hızla el değiştirmesi yeni ve daha büyük bir küresel krizlerin ayak sesleri olmuştur. Sonuçta ikinci dünya savaşından sonra BM öncülüğünde kurulan ikinci küresel sistem artık can çekişmekte, dünyadaki sorunlara yönelik çözümler üretememektedir. Son birkaç haftadır gündem oldukça yoğun geçiyor. Tahran Zirvesi, Soçi Zirvesi, Ermenistan'ın Azerbaycan'a Saldırması, Şangay İş birliği Zirvesi, BM Genel Kurulu kapsamındaki yüksek düzeyli toplantılar ve genel görüşmeler, Rusya'nın Kısmi Seferberlik İlanı, İran'da halk ayaklanmalarının tekrar başlaması gibi dış politikada çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Bunların hepsini açıklamayacağım ancak bizi ilgilendiren bazı önemli hususlara kısaca değinmek isterim. Öncelikle Şangay İş birliği Örgütü merkezli NATO ve AB'ye alternatif yeni bir doğu ekseninin oluşmaya başladığını söylersem her halde durumun ne kadar ciddi ve Batı için ne kadar önemli olduğu anlaşılabilir. Bunun ilk adımı olarak Ermenistan Azerbaycan'a saldırtıldı. Saldırtan ABD, destekleyen Fransa, sessiz kalıp alan açan da Rusya'ydı. Ermenistan artık Rusya'dan çok ABD'nin elinde bir aparattır. Ancak Şangay İş birliği örgütü içerisinde yer alan Rusya'nın neden ABD'nin saldırttığı Ermenistan'a bölgedeki sözde barış gücü askerleriyle müdahale etmediği sorusunun cevabı Batı Hazar-Kafkas coğrafyasında Türkiye'yi dengelemek ve Şangay İş bilirliği örgütü üzerinden yeni kurulacak jeopolitik eksende başat aktörlüğünü korumak isteği şeklinde yorumlayabiliriz. Ancak ABD daha fazlasını istiyor. ABD Ermenistan üzerinden Azerbaycan'ı Nahçivan'a bağlayacak Zengesur koridorunun açılmasını önlemek ve geçen sene imzalanan barış anlaşmasını ortadan kaldırılarak Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının devam etmesini arzuluyor. Böylece hem Türkiye ile Türk dünyasının birleşmesi önlenirken aynı zamanda Çin'in kuşak-yol projesinde en kısa rota olan Kafkaslar-Türkiye rotasını da Ermenistan-Zengesur'da tıkamak istiyor. Tabi bu arada olan perişan halde yaşamak zorunda kalan fakr-u zaruret içerisindeki 3 milyon Ermeni'ye oluyor. Hiçbir batılı güç ve diaspora bu küçük Ermeni toplumunu düşünmüyor, sadece kullanmak istiyor. O yüzden Ermenistan'ın Azerbaycan'a yaptığı ahlaksız ve sinsi saldırıları bundan sonra da devam edecek gibi görünüyor. Dolayısıyla Türkiye'yi de yakınen ilgilendiren Karabağ sorununun Azerbaycan-Ermenistan arasında bir süre daha devam edeceğini söylemek mümkün.Şangay İş birliği Örgütü Zirvesinde Rusya Devlet Başkanı Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında yapılan görüşmeden sonra tahıl sevkiyatı konusunda mevcut akışın devam etmesinin sağlanması hem Türkiye hem de gıdaya ihtiyacı olan ülkeler açısından çok önemli bir başarıdır. Yine CB Erdoğan'ın