İsrail'e ikinci kredi

7 günlük ateşkesin ardından Hamas-İsrail savaşı tekrar başladı. Ateşkes sürecinde İsrail'in yapmış olduğu yoğun hazırlıkların ve işi yokuşa süren uzlaşmaz tutumun savaşın yeniden başlamasında etkili olduğunu görüyoruz. Çatışmaların yeniden başlayacağını ve İsrail'in yeniden saldırabilmek için 7-10 günlük hazırlık süresine ihtiyaç duyduğunu daha önce söylemiştim. Savaşlar veya çatışmalar politik hedeflere göre şekillenir. Bu nedenle taraflardan biri savaşmaya karar vermişse çatışmaları yeniden başlatmak için bahane üretmek çok zor değildir. İsrail'in durumu da tam olarak bu şekilde. 1700'lü yılların sonunda yaşayan ünlü Prusyalı general Carl Von Clausewitz "Savaş Üzerine" adlı eserinde "Savaş siyasetin başka araçlarla (şiddet araçlarıyla) devamıdır." demiştir. Yani savaşın olup olmayacağını veya devam edip etmeyeceğini belirleyen tarafların politik zeminde amaçlarını elde edebilme dereceleridir. Bu açıdan bakıldığında İsrail'in politik hedefinin Gazze'nin Filistinlilerden arındırılması ve nihayetinde ilhak edilmesi şeklinde özetlenebilir. Bu politik hedefe diplomasi ile ulaşabilmesi mümkün olamayacağından İsrail şiddet kullanarak politikasını savaş araçlarıyla yürütme stratejisine tekrar yönelmiştir. 1948'den beri bu politika böyledir ve hiç değişmemiştir. Daha da kötüsü son 75 yıldır ne uluslararası kuruluşlar ne evrensel hukuk normları ne de dünya toplumlarının tepkisi İsrail'in ilhak amaçlı barbarlık stratejilerini durduramamıştır.

Peki durum geçmişte olduğu gibi şimdi de böyle mi olacak Bunu anlayabilmek için yine kanla yazılmış savaş biliminin kurallarına bakmak gerekir. Bu konuda Clausewitz'in "Bütün savaşların amacı, düşman silahlı kuvvetlerini yok etme yoluyla onun iradesini teslim almaktır." sözü önemlidir. Bugüne kadar İsrail'in yapmış olduğu konvansiyonel savaşlarda asıl hedef olarak karşıt kuvvetlerin yok edilmesinin esas alındığını görmekteyiz. Ancak Gazze Savaşı'nda Hamas güçlerinin konvansiyonel yöntemlerle yok edilebilmesi veya kısa süre içerisinde askeri kapasitelerinin azaltılabilmesi, meskûn mahal savaşlarının doğası gereği çok mümkün değildir. Geldiğimiz noktada Gazze'de yaklaşık iki aydır süren şehir çatışmalarına İsrail'in hazır olmadığını görüyoruz. 7 Ekim öncesi Gazze'deki güvenlik risklerine karşı İsrail'in savaş planlamalarının konvansiyonel düzeyde kaldığını, asimetrik ve hibrit tehditlere karşı önlemleri içermediğini anlıyoruz. Ayrıca İsrail'in böylesine karmaşık bir tünel sistemi ile baş edebilmesi de çok zor. Bu nedenle İsrail ilk etapta Gazze'nin insansızlaştırılması suretiyle Hamas'ı yalnız bırakmayı, yalnız kalan Hamas'ın napalm ve fosfor bombaları gibi ve gerekirse diğer nükleer olmayan kitle imha silahları kullanılarak parça parça imha edilmesini esas alan bir stratejiyi hayata geçirmeye çalışıyor. Ancak bu iletişim çağında her geçen gün daha da artan baskıya İsrail ne kadar dayanabilir bunu göreceğiz. Ayrıca Hamas güçlerinin İsrail ordusuna verdirdikleri kayıpların kabul edilemeyecek seviyelere ulaşabilme ihtimalini de dikkate almak gerekir. Artık İsrail'in Gazze de yürüttüğü saldırılar İsrail için bir yıpratma savaşına dönüşmüş durumda ve kapsamlı bir harekata dönüşebilmesi son derece güç. Askerî açıdan temel soru şu; Hamas güçlerine yönelemeyen İsrail ordusu Gazze'deki masum Filistinlileri öldürerek politik hedeflerini elde edebilecek mi Harp tarihi ve savaş bilimi bize Hamas güçleri yok edilmeden İsrail'in politik hedeflerine ulaşamayacağını söylüyor. Bu süreçte Hamas güçlerinin İsrail ordusuna zayiat verdirebilme kapasitesinin süreci belirlemede temel ağırlık merkezi olduğunu söyleyebiliriz. Buna bağlı olarak giderek güç kazanan dünya kamuoyu baskısı ile İsrail toplumunun İsrail hükümetine karşı uyguladığı baskı, sürecin şekillenmesinde belirleyici olacaktır. ABD, çatışma sürecinin zor olacağını bildiğinden ve İsrail'in başarısız olma ihtimalinin farkında olduğu için savaşı devam ettirmek isteyen İsrail'e ikinci bir kredi daha açmış görünüyor. O yüzden dikkat edilirse ABD'nin Gazze politikaları tutarsız açıklamalardan oluşuyor. ABD'nin istediği şey öncelikle Hamas'ın elindeki ABD'li esirlerin kurtarılması, şayet İsrail başarısız olursa bu başarısızlığın Amerika'nın başarısızlığına dönüşmemesi. Ancak hem İsrail'in hem de ABD'nin Hamas'ın başarılı olması durumunda herhangi bir çıkış stratejisine sahip olmadıklarını da görüyoruz. Ayrıca Ürdün ve Suudi Arabistan'ın Yemen'e karşı hava operasyonlarında bulunmak üzere İsrail'e hava sahalarını açmaları da önümüzdeki günlerde bu savaşın dış politikadaki etkilerinin travmatik şekilde artabileceğini bizlere göstermekte.