Vehhabi ve Modernist İlahiyatçılar'ın Âyet ve Hadislere Yönelik Sapkın Görüşleri

Peygamber aleyhisselâm'ın sunduğu İslam'ı doğru olarak anlayan ve nakleden Ehl-i Sünnet câmiasıdır. Bu "cemâat''in âlimleri, din konusunda edille-i şer'iyye olan Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas'ı (İctihad'ı) kaynak olarak kullanmışlardır. Bir müşkilproblem ile karşılaşınca, önce KitapKur'an'da çözümünü aramışlar, burada bulamazlarsa Sünnet'e (Hazret-i Peygamber'in söz, fiil ve takrirlerine başvurmuşlar), burada da bulamazlarsa, o konuda İcmâ'ın olup olmamasına bakmışlardır. Şayet İcmâ da müşkili çözmüyorsa, son kaynak olarak Kıyasİctihad'ı kullanmışlardır. Bu konuda Müctehid, dinin temel esasları çerçevesinde görüşünüre'yini beyan etmiştir. Hicri 4. asırdan sonra gelen bütün âlimler, -İmam-ı Gazalî ve İmam-ı Suyutî de dahil- ilk dört asırda gelen Mezhep İmamı ve Müctehid âlimlere tâbi olarak fetva vermiş ve kitap yazmışlardır. Ancak 19. yüz yılın sonundan itibaren Ehl-i Sünnet Müslümanlığını hedef alan küresel ve ulusal bazı şer odakları ortaya çıkmıştır. Esas dış kaynaklı olan bu tahripkâr oluşumların hedefi, İslam'ın temel umdeleri olan âyet ve hadisler olmuştur. Şimdi bu konu, şu başlıklar altında ele alınabilir: ÖLÜLER DUYMAZLAR İddia: Bir kişi ölünce, dünya ile irtibatı kesilir. Kabrin başında dua edilse, ona seslenilse, kesinlikle duymaz. "Ölü, cenazeye katılanların ayak seslerini duyar" inancı, asılsızdır ve âyetin (Neml, 80) beyanına aykırıdır (Vehhabîler ve Modernist İlahiyatçılar). Cevap: Bu iddia doğru değildir. Bunu âyet ve hadisler, tekzip etmektedir. Şöyle ki: Ayet-i kerimeler: 1. Şüphesiz sen ölülere duyuramazsın. (Hayatta olan kâfirler, kalplerini küfürle öldürmüşlerdir. Onlar, ölüdürler. Kabirdeki ölüye İslam tebliği yapılmaz, kaldı ki, bu da'vet, onlara fayda da vermez. Çünkü öldükten sonra pişmanlık, tevbe, iman kabul edilmez ve geçersizdir "Mâturîdî, Râzî ve Semerkandî".) (Kulaklarını İslâm'a tıkayan) sağırlara da -arkalarını dönüp kaçtıkları zaman- (Allah'tan gelen) da'veti (vahyi) işittiremezsin (Neml, 80: Bkz. Rûm, 52-53). Vehhabiler, bu âyete dayanarak, "ölüler, duymaz", diyerek yanlış bir inanç ve kanaat oluşturmuşlardır. Hâlbuki bu âyette geçen "ölü", kabirdeki ölü değildir. Hayatta olan ve İslam davetine kulaklarını tıkayan kâfirlerdir. Onlar, sağırdırlar. Kabirdeki "arkasını dönüp kaçabilir mi" Bu konu, müteâkip âyette şöyle ifade edilmektedir: 2. (Resûlüm, küfür ve isyanla -beden gözlerini değil- kalp gözlerini hakka kapatan) körleri, dalâlet (olan küfür)den vazgeçirip hidayet (olan İslam'ı kabul)e getiremezsin. (Vahyimizi) ancak âyetlerimize iman edip de Müslüman olanlara duyurabilirsin (Neml, 81). Görüldüğü gibi, âyetlerde İslam davetinihidayetini reddedenlerin, sağır ve körler olarak dalâletteküfürde oldukları, fakat bu daveti kabul edenlerin Müslüman olarak müjdelendikleri, açıkça ifade buyrulmuştur. Vehhabiler ve onların telkinleriyle imanlarını tehlikeye atan Modernist İlâhiyatçılar, çok açık olan bu âyetlere yanlış mana vererek veya hakiki manayı halktan gizleyerek fâsid bir ideolojinin Vehhabiliğin- temelini atmışlardır. Ancak bu temel, çürüktür. Yanlış ve tekzip üzerine kurulu bir ideoloji, hiçbir zaman varlığını ilânihâye devam ettiremez. Zamanı gelir, bir Ehl-i Sünnet rüzgârı çıkar, o fâsit yapıyı yerle bir eder. Aynı manada diğer bir âyet-i kerime: 3. (Resûlüm,) şüphesiz sen, (kalplerini küfürle öldürmüş olan o hayatta olan kâfir) ölülere (mevtalara) işittiremezsin. (Çünkü onlar, bütün duyu organlarını hakka kapamışlardır "Beydâvî".) (Resûlüm, o kâfirleri, İslam'a çağırdığın zaman, arkalarını) dönüp gittiklerinde, sen, (İslam) da'vetini o sağırlara da duyuramazsın (Rûm, 52). Bu âyet-i kerime, görüldüğü gibi mezarda olan ölülerle değil, hayatta olan kâfirlerle ilgilidir. Ehl-i Sünnet olan hiçbir Müfessir, bu âyetteki "mevta"ya gerçek "ölü" manası vermemiştir. "Kalplerini küfürle öldürerek mevtaölü hâline getirenler" şeklinde mecazî anlam yüklemişlerdir. Nitekim Bakara, 18 ve başka âyetlerde de bu mecazî ifadeler, çok açık olarak görülmektedir: 4. (Çünkü) onlar, sağırdırlar (İslâm'ın getirdiği hakkı işitmezler), dilsizdirler (hakkı ve hayrı söylemezler), kördürler hidâyet yolunu görmezler, artık bu durumda onlar, (hak yol olan İslâm'a) dönmezler (Bakara, 18). Bu âyette geçen sağır, dilsiz ve kör kavramlarıyla beden engelliler kastedilmiyor. Hakkı ve imanı reddeden Münafık kâfirlerin sıfatları açıklanıyor. Hadis-i şerifler: 1. Peygamber Efendimiz, bir kâfirin gömüldüğü yerden geçerken: Rabbinizin sizlere va'dettiği şeyi (azabı) hak olarak buldunuz mu" diye seslendi. (Hazret-i) Peygamber'e: Birtakım ölü cesedlere mi hitâb ediyorsun denildi. Bunun üzerine Peygamber "aleyhisselâm": "Sizler, bunlardan daha fazla işitir değilsiniz. Fakat onlar, cevap veremezler" buyurdu (Müslim, Cennet 76; Buhârî, Cenâiz 67). 2. Kul, kabre konulduğu zaman, arkadaşları ile cemâati geri dönerlerken, ölü, onların ayak seslerini işitir (Buhârî, Cenâiz 67). Demek ki, ölüler, işitiyorlarmış. Hayrettin Karaman, bu işitmeyi, mecazî anlamda alıyor. "Gerçekte ölüler işitmez, bununla diriler uyarılıyor" diyor. Çok yanlıştır. "Bir lâfzın manası sarihaçık olunca, tevile gidilmez", bu bir usul-i fıkıh kâidesidir. Kendisi, Fıkıh alanının hocası olduğuna göre, bunu herhalde bilirler. Bildiği halde tevile gidiyorsa, o zaman burada durup düşünmek lâzımdır. Acaba bu işte, bir ideolojiEhl-i Sünnet karşıtlığı mı var KABİR AZABI İddia: İki âlem vardır: Dünya ve Ahiret. Bu âlemler, âyetlerle sâbittir. Bunların dışında berzah âlemi imiş, misal âlemi imiş, hayır, bunlar yok. Bunlar olmayınca, kabir âlemi olur mu Evet, kabir âlemi olmayınca, kabir suali, kabrin sıkması ve azabı da olmaz (Vehhabiler, Mehmet Okuyan, Mustafa İslamoğlu ve diğer Materyalist İlahiyatçılar). Cevap: Bu iddialar, âyet ve hadislere aykırıdır. Şöyle ki: Ayet-i kerimeler: 1. Kur'an-ı Kerim'de 66 âyette, "âleminâlemler" geçmektedir. İki âlem ifadesi, tamamen yanlıştır. Bir örnek verelim: Hamd (övme ve övülme, bütün varlıkları yaratan, yer ve göklerde olanları insanın istifadesine ve hizmetine sunan, ihsanı ve lütfu bol) âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur (Fâtiha, 2). 2. Onlar (Firavun ve taraftarları, kabirde) sabah ve akşam ateşin karşısına getirilirler. Kıyâmet'in kopacağı gün de Firavun ailesini en şiddetli (cehennem) azab(ın)a sokun, denilir (Mümin, 46). 3. (Yüce) Allah, sağlam söz (kelime-i tevhid ve İslam'ın mükellef kıldıkları) ile îman edenleri, hem dünya hayatında hem de âhirette (kabirde "Semerkandî") sapasağlam tutar (İbrahim, 27). Ayetteki âhiret kelimesini cumhûr (İbn Mâce, Zühd 32; Ebû Dâvûd, Sünnet 27 hadisine istinaden) kabir hayatıyla açıklamıştır (Medarik). Hadis-i Şerifler: 1. Kabir, ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur (Tirmizî, Kıyâmet 26; İbn Mâce, Zühd 31). 2. Peygamber Efendimizin duası: Allahım! Cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım ve Deccâl-i Mesih'in fitnesinden sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım (İbn Mâce, Dua 3; Buhârî, Dualar 37). 3. Peygamber (aleyhisselâm), ölüyü defnettikten sonra: "Kardeşiniz için Allah'tan mağfiret dileyiniz, çünkü o, şu anda sorguya çekilmektedir" buyurmuşlardır (Ebu Dâvud, Cenâiz 67). 4. Yâ Resûlallah! İki koca-karı benim yanıma geldiler ve "kabirdekiler kabirlerinde azâp olunurlar" dediler, diye zikrettim. Resûlüllah: Onlar doğru söylediler. Kabir ehli, öyle bir azâpla azâp edilirler ki, onların azâplarını hayvanların hepsi işitir (Buhârî, Dualar 37). 5. Kabre konan kişi, kâfir veya münâfık ise, iki kulağı arasına demirden bir topuzla vurulur. O topuz vurulunca, o kişi, şiddetli bir feryâd ile bağırır ki, onu insanlar ve cinlerden başka, yakınında bulunan her şey işitir (Buhârî, Cenâiz 67). 6. Ölü defnedildiğinde, ona gök gözlü simsiyah iki melek gelir. Bunlardan birine Münker, diğerine de Nekir denir. Ölüye: "Bu adam (Resûlüllah) hakkında ne diyorsun" diye sorarlar. O da hayatta iken söylemekte olduğu; "O, Allah'ın kulu ve Resûlüdür. Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in O'nun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet ederim" sözlerini söyler. Melekler; "Biz de bunu (dünyada da) söylediğini biliyorduk" derler. Sonra kabri yetmiş çarpı yetmiş zira kadar genişletilir ve aydınlatılır. Eğer münafık (ve kâfir) ise: "İnsanların söylediklerini duyup aynısını söylerdim, bilmiyorum" der. Melekler de, "zaten (dünyada da) böyle söylediğini biliyorduk" derler. Sonra arzayere: "Onu sıkıştır" denir. Yerkabir onu sıkıştırır da kaburga kemikleri birbirine geçer. Allah, tekrar diriltinceye kadar o kişiye azap verir (Tirmizi, Cenâiz 71). TELKİN İddia: Ölen kişinin dünya ile irtibatı kesilmiştir. Mevtaölü, dünyadakileri işitmez. Definden sonra ölen kimsenin kabri başında iman esaslarının hatırlatılması, talkın vermesi, bir nevi meyyite kopya vermektir. Bu, bir bid'attır. Cevap: Hayır iddia, mesnetsizdir. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, "işitir" buyuruyorlar (Buhârî, Cenâiz 67). Ölüm döşeğinde olan bir kişiye, orada bulunanlardan biri, biraz yüksek sesle kelime-i tevhid'i okur. Bu da "telkin"dir ve hastaya bir hatırlatmadır. Definden sonra bir kişi, "telkin"le ilgili -hadisle bildirilen- şu duayı okur: Taberânî, İbn Asâkir ve Deylemî, Ebu Ümâme'den şu hadisi rivayet etmişlerdir: Ölen kardeşinizi defnedip üstüne