Türkiye'de Osmanlı "Kur'an Hattı"nı Vehhâbî Hattına Çevirme Teşebbüsü

Ali Bardakoğlu yönetimindeki Diyanet İşleri Başkanlığı, 2008 yılında "Resm-i Osmanî Hat Tarzına Geçiş (Aslında FehdVehhabî Hat Tarzına Geçiş), Bilgisayar Hatlı Kur'an-ı Kerim Basımı ve Kur'an-ı Kerim'lerin Renkli Olarak Basımı" konulu bir toplantı düzenlemiştir. Ancak bu toplantı, ilgili başkanlıkta değil de İSAM'da yapılmıştır. Bu toplantıya DİB eski Başkanları, Başkan Yardımcıları, İstanbul İl Müftüsü, İSAM Başkanı, Mushafları İnceleme Kurulu Başkanı ve üyeleri, Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri, ilim erbabı, hat üstatları, hattatlar ve Kur'an'a hizmet eden bazı yayın temsilcileri katılmıştır. Toplantı Gizli DİB Başkan Ali Bardakoğlu, toplantıyı açarken, katılanlara teşekkür ettikten sonra şöyle diyor: Sözü uzatmadan şunu ifade edeyim: Burası bir aile ortamıdır. Burada konuşulanlar dışarıda tartışılmak için konuşulmuyor. Burada şu hocamız böyle dedi, bu arkadaşımız bu teklifi yaptı şeklinde konuyu kamuoyuna veya Diyanet camiasına taşımak için konuşmuyoruz. Onun için, bütün konuştuklarınızı bir aile mahremiyeti içerisinde açık yüreklilikle konuşabilirsiniz. Kayıt sadece ve sadece Mushaf Tetkik Heyeti'ne ait bir kayıttır. Sizin bilginiz, izniniz, onayınız olmadan bunlar tartışılmaya asla açılmaz. Burada bir karar alıp da o kararı uygulayacak değiliz. Sadece bizim Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Mushaf Tetkik Heyeti'nde böyle bir bilgi birikiminin, farklı bakış açılarının olduğunun, farklı yolların olduğunun bilinmesi, bulunması ve zihinlerimizin biraz da artık bu zeminde çalışması gerekiyor (Ali Bardakoğlu, CD1. Bütün konuşmalar, İSAM tarafından CD'lere kaydedilmiş ve çözümlemelerini de kendileri yapmıştır. Hepsi, 6 adet CD'de toplanmıştır). Toplantının Amacı DİB eski başkanı Tayyar Altıkulaç, bu konuda şöyle diyor: Kur'an-ı Kerim açısından belli başlı ihtilafların bulunduğu bir konuyu bugün görüşeceğiz. Kanaatimce oldukça ciddi bir meseleyi konuşacağız, önemli bir meseleyi konuşacağız. Gümrük kapılarından binlerce, bazen yüz binlerce Mushaf'ın geri gönderildiği bir İslam dünyasını birlikte yaşıyoruz. O yüzden, umarım bu toplantı, buradaki müzakereler, Mushafları İnceleme Kurulu'nun ve Din İşleri Yüksek Kurulu'nun önüne hayırlı, isabetli görüşlerin oluşmasına vesile olacak hususları getirir (Tayyar Altıkulaç). 1985 yılında Din İşleri Yüksek Kurulu'nda ve Mushafları İnceleme Kurulu'nda arkadaşlarımızla yaptığımız müzakereler sonunda (Vehhabîlerin kullandığı) Resm-i Osmanî olarak itibar edilen Mushaf'a paralel bir Mushaf-ı Şerif, Fahrettin isminde bir muhterem hattatımıza bir Mushaf-ı Şerif yazdırmıştık. 30 bin nüsha da basılmış ve dağıtılmıştı. Hiç kimse bunun Suudilerin (Vehhabî imlâlı) Mushaf'ı gibi okuma zorluğundan bahsetmeden piyasada yok oldu bu Mushaf-ı Şerif, hiç problem olmadı. (Demek ki, bu kaçakkurallara aykırı basıldı.) Ama daha sonra bunu kurumsal bir anlayış ve uygulama haline getirmek kısmet olmamıştı. Sayın Başkan'ın bu konuyu ciddi anlamda, işin uzmanlarıyla, akademisyenlerle burada bir aile ortamında (gizli) tartışmaya getirmiş olmasını bu vesileyle bir kere teşekkürlerimi beyan ediyorum. Hayırlı bir sonuca gideriz inşallah diyorum (Tayyar Altıkulaç). Bu durumda toplantının amacı, sözde Resm-i Osmanî (aslında Vahhabî yazılımlıimlâlı) Mushafı Türkiye'de resmen kabul etmek ve yaygınlaştırmaktır. Mushafları İnceleme Kurulu'nun da yasal bir zemin içinde bu tür Mushafları mühürleyerek basımına izin vermesidir. Mushaf Tartışmaya Açılıyor Tayyar Altıkulaç, bu meş'um girişimin kendine göre tarihî ve ticarî gerekçesini, şöyle açıklıyor: 1. Ticarette engelleme: Türkiye'de basılan Mushafları, Mısır'a, Arabistan'a, diğer Arap ülkelerine gönderemiyoruz. Niçin, çünkü mushaflarımız arasında yazılım, hat ve imlâ birliği yok. Hepsi, geri çevriliyor. T. Altıkulaç aynen şöyle diyor: Eğer İslam dünyasıyla imlâ birliğini sağlarsak, matbaalarımız İslam ülkelerine Mushaf basarlar, siparişler alırlar ve galiba en güzel baskıyı da biz yaparız. Çünkü en güzel ve en usta hattatlar bizde. Suudiler (Vehhabîler), bizim hattatlarımızı ülkelerine çağırıp mescitlerinin duvarlarını, levhalarını ve istedikleri yerleri yazdırıyorlar (Tayyar Altıkulaç, CD1). Ben şahsi tercihimi söylüyorum. Müslümanların bu ihtilafı şahsen beni rencide ediyor. 100 bin adet Mushaf, Kuveyt gümrüğünden geri dönüyor. Ne demek bu Bir yayınevimiz anlaşıyor Kuveytlilerle, 1970'li yıllarda, Mushafları da basıyor, oraya kadar da götürüyor, gümrükten geri dönüyor, "Bu tahrif edilmiş bir imlâ" diye. Ve bu arkadaşımız büyük ölçüde zarar görüyor (Tayyar Altıkulaç, CD3). Hayır, sadece kargo masrafından zarar görmüştür. Mushaflar, ülkemizde uygulanan imlâya göre basıldığı için iç piyasada tüketilmiştir. O basımevi, Arap dünyasında farklı bir imlâ kullanıldığını bilebile veya bilmeyerek böyle bir ticarete girişmiştir. Her yönden kendi hatasıdır! Ticaretin kendine göre bazı kuralları vardır. Türkiye'den gönderilen bazı ürünlerin KKTC gümrüğünden geçmediğini hatırlayalım. 2. Mushaflardaki tutarsızlıklar: Tayyar Altıkulaç, Ülkemizde basılan Mushaflarda bazı kelimelerin yazılışıhattı, diğer bir ifadeyle imlâsı konusunda aynı kelimenin farkı âyetlerde ve farklı şekillerde yazılışını bir tutarsızlık olarak görüyor ve bunu açıkça eleştiriyor. Hatta İslam dünyasında ilgili kişi ve kurumlarla bir araya gelerek bir imlâ birliğine varılması gerektiğini söylüyor ve bu konuda geç kalındığını şiddetle vurguluyor. Bir Müsteşrik gibi bazı iddialarda bulunuyor. Ancak bu iddialara geçmeden önce Mushaf-ı Şerif'in hattı ve imlâsı ile ilgili bazı kavramların açıklanması, faydalı olacaktır. Şöyle ki: 1. Türkiye'de Mushafların imlâsı: Ülkemizde basılan Mushafların hat ve imlâsı, 15. ve 16. asra dayanmaktadır. Hat uzmanlarına göre şu anda uygulanan imlâ, 16. yüz yılda yaşamış olan Aliyyül Karî'nin (ö.1605) hattıdır. Bu hat, zamanımıza kadar gelmiştir. Çok bilinmeyen bir husus da Aliyyül Karî'den yaklaşık yüz sene önce yaşayan Şeyh Hamdullah'ın (ö.1520) yazdığı Mushaf'ta aynı imlâ görülmüştür (Bir Katılımcı, CD2. Tutanakta katılımcının ismi yer almıyor. Ayrıca bkz. M. Uğur Derman, DİA, Hat mad.). Hiçbir şey birden neş vü nemâ bulmaz. Her şeyin bir gelişme süreci vardır. Biz bu hattı, tâ Selçuklulara dayandırabiliriz. Bu durumda Türkiye'mizde Mushaflarda uygulanan hattınimlânın eldeki verilere göre, 700-800 senelik bir geçmişi vardır. Aliyyül Karî, âlim bir zât olmasına rağmen Ehl-i Sünnet'e aykırı bazı beyanları olduğu için (DİA, Ali el-Kârî mad.) Sünnî ulemaca makbul addedilmez. Ancak bütün hat kaynaklarında Osmanlı döneminde Mushaflarda uygulanan imlâ, onun ismiyle alem olmuş ve bu hatta, Aliyyül Karî hattı denilmiştir. Şimdi bu konuda şu soru ile karşılaşabiliriz: Aliyyül Karî imlâsının özelliği nedir Bu hattınimlânın en önemli özelliği, 90-95 elif'in kullanılmasıdır. Bütün sülâsî ism-i fâillerde, cemi müennes sâlimlerde ve bazı isimlerde elif yazılır. Bu okuyucuya kolaylık ve doğru telaffuz sağlamaktadır. Bazı örnekler verecek olursak, şöyle diyebiliriz: Hâlid, kitâb, sâlihât, yâbenî, isrâîl, âyât, iyyâye, nasâra, sâbiîn, hâsirîn, el'âne, ehâtat, eshâb gibi kelimeler elif ile yazılır. 2. Arap dünyasında Mushafların imlâsı: Şu anda Suûdi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere Arap dünyasında, Pakistan'da, Okyanus Ülkelerinde ve Afrika'da Müslüman ülkelerin çoğunda Resm-i Osmanî (!) denilen Fehd (Vehhabî) hattı yaygındır. Ancak Türk Cumhuriyetlerinde ve bazı Müslüman ülkelerde Türkiye'nin gönderdiği hediye Mushaflar vardır. Bu Mushaflar, ofset baskı ile çoğaltılmakta, böylece Türkiye Mushaflarında uygulanan hat, yaygınlaştırılmaktadır. Çoğunlukla Vehhabîlerin veya onların etkisinde kalanların kullandığı: Resm-i Osmanî (!) denilen Fehd (Vehhabî) hattının özelliği nedir Bu hattın özelliği, bütün sülâsî ism-i fâillerde, cemi müennes sâlimlerde ve bazı isimlerde elif yazılmaz. SuûdîlerVehhabîler, sözde Resm-i Osmanî dedikleri hattaimlâya, tecvid kaidelerini de yükleyerek, Allah'ın mübarek kelâmı'nı tamamen karışık ve okunamaz hâle getirmişlerdir. Şimdi burada çok önemli bir soruyla karşılaşıyoruz. Peki bu gizli toplantıda çok telâffuz edilen, İslam dünyasında kullanılan ve Hazret-i Osman'a kadar nispet edilen Resm-i Osmanî, gerçekten vahiy kâtiplerinin yazdığı ve 6 yerleşim merkezine gönderilen İmam Mushaflar'da uygulanan hatimlâ mıdır Tayyar Altıkulaç bu konuda şöyle diyor: Hazret-i Osman'ın Mushaflarında kullanılan imlânın yüzde 100, bire bir tespiti mümkün müdür Hayır değil, onu da bilelim. Demek ki, Hazret-i Osman'ın Mushaflarındaki imlâyı, Resm-i Osmanî'yi yüzde 100 tespit etmek ne yazık ki, mümkün değil. Ne zamana kadar O Mushaflardan (6 Mushaf'tan), en azından birine, ikisine kavuşuncaya kadar. Henüz o Mushaflara ne yazık ki, kavuşmuş değiliz (Tayyar Altıkulaç, CD1). T. Altıkulaç kendine göre bazı gerekçeler ileri sürerek; "Topkapı Sarayında muhafaza edilen ve Hazret-i Osman'a izafe edilen kan lekeli Mushaf'ın ona âit olduğuna inanmıyorum" diyor (CD1). Ancak iyi düşünmek lâzımdır, o Mushaf-ı Şerif, Tahtakale'de işportacılardan alınan bir kitap değildir. Türk hakanı Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır'ın zaptından sonra İstanbul'a getirilen birçok Mukaddes Emanetler içinde yer alıyordu. Tevkîfîlik Konusu Tayyar Altıkulaç tevkîfîlik konusunda şöyle diyor: Mushaf imlâsının tevkîfi olup olmadığı, yani vahye dayalı olup olmadığı meselesidir. Tevkîfi olduğunu iddia edenler vardır. Bu tartışmaya girmek istemiyorum. Tevkîfîliği savunanların ortaklaşa kullandıkları delillerinden biri, Deylemî'nin (ö.5091115) naklettiği bir hadis-i şeriftir. Bu hadise göre Hazret-i Peygamber vahiy yazdırmak üzere (Vahiy kâtibi Hazret-i) Muâviye b. Ebû Süfyân'ı çağırıyor ve ona, Rahman, Allah, Rahim veya (ve) be, sin, mim harflerini nasıl yazacağı konusunda uyarıda bulunuyor. Böyle olduğuna göre, Hazret-i Peygamber bir kelimenin veya bir cümlenin nasıl yazılacağı konusunda kâtiplerini ikaz ettiğine göre, demek ki, bu işin temelinde bir vahiy ilkesi vardır. Ancak bu hadis mevzudur (Tayyar Altıkulaç, CD1). İlgili hadis ve tevkîfîlikle ilgili cevabımız şöyle olabilir: 1. Hayır, bu Hadis-i Şerif, İmam-ı Deylemî'nin (ö.5091115) Firdevsü'l-Ahbâr isimli kitabında 8533 numara ile yer almıştır. T. Altıkulaç'ın bu hadisi görmediği anlaşılıyor. Çünkü hadis metninde veya yok, ve vardır. Biz onun yanlış naklini düzelttik. 2. Diğer bir husus da İmam-ı Deylemî'nin Firdevsü'l-Ahbâr isimli kıymetli hadis kitabı üzerinde İbn Hacer el-Askalânî'nin (ö.8521449) ilâveli bir çalışma yapmasıdır. el-Askalânî, hadis hâfızıdır. Bu çalışmaya da Müsnedü'l-Firdevs ismini vermiştir. Bir hadis âlimi, mevzu hadisler olan bir eser üzerinde çalışma yapar mı Çoğu kişi zayıf ile mevzu'yu birbirine karıştırıyor. Zayıf, hadis ilminde teknik bir kavramdır. Zayıf hadis, hadistir. Fakat, mevzu, uydurma bir sözdür. Hiçbir hadis âliminin eserinde mevzu söz yoktur. 3. Acaba T. Altıkulaç hocanın bu hadis-i şerife, tepkisi, itirazı, hadisi Muâviye radıyallahü anh'ın rivayet etmesinden