Diyanet'in "Vehhabî Kur'an Hattı"na Geçişinde, Yasal Dayanağı Var mı

Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet tarihinde bugüne kadar Mushaflarda uygulanan hatimlâ, Aliyyül Karî isimli hattır. Bu "hat uygulaması"nın belgelere göre 700-800 senelik bir geçmişi vardır. Şu anda halkımız, bu hatta göre yazılan Mushaflardan Allah'ın kelâmını okumaktadırlar. Ecdadımızın yüzyıllar boyunca Mushaflara nakşettikleri bu hat, son derece açık, seçik, sade ve okunaklıdır. Diğer tarafta dünyada SuûdîVehhabî merkezli kullanılan hat da Resm-i Osmanî ismini verdikleri imlâdır. Ancak bu hattınimlânın Hazret-i Osman devrinde İmam Mushaf'a göre çoğaltılan Mushaflarla bir ilgisi yoktur. Resm-i Osmanî'ye Fehd hattı da denilmektedir. Fehd Mushaf hattının 100-150 senelik bir geçmişi vardır. Türkiye'de "Vehhabî hat tarzına geçiş", ilk defa 2008 yılında İSAM'da Başkan Ali Bardakoğlu önderliğinde yapılan bir toplantı ile gündeme gelmiştir. Toplantıya konu ile ilgili kişi, birim ve bazı kuruluşlar çağrılmıştır. Öne Sürülen Gerekçeler T. Altıkulaç Diyanet'ten ayrıldıktan sonra şaşılacak bir durum Kur'an Tarihi konusuna ilgi duyarak Mesâhif-i Kadîme kitabını hazırlamaya koyulmuştur. Hâlbuki bu konu, son asrın azılı ve İslam Düşmanı Misyoner Müsteşriklerin titizlikle yürüttükleri bir konudur. Hedefleri, Kur'an'da âyetler arasında tutarsızlıklar olduğunu, Kur'an'ın tahrif edildiğini, hatta ilâhî kelâm olmadığını çeşitli ülke ve şehirlerde bulunan kadîmeski Mushaflar üzerinde çalışmalar yaparak ortaya çıkarmaktır. Tayyar Altıkulaç, üstadı M. Hamidullah'ı izleyerek Kur'an Tarihi ve Kadîm Mushaflar konusunda küresel Oryantalizm projesine katılanlardan biri olmuştur. "Mesâhif-i Kadîme'de ne yapılmıştır" diye sorulacak olursa, buna şöyle cevap verebiliriz: Mesâhif-i Kadîme'de 14 adet Mushaf, Şam-Basra-Kûfe-Mekke-Medine Mushaflarıyla karşılaştırılmıştır. 14 adet mushaf şunlardır: 1) Taşkent, 2) Topkapı, 3) TİEM İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi, 4) Kahire, 5) St. Petersburg, 6) TopkapıMedine, 7) Hint Ofisi, 8) Hazret-i Ali'ye nispet edilen San'a, 9) Londra, 10) Paris, 11) MEFİKahire İslam Sanatları Müzesi, 12) Tübingen, 13) Berlin, 14) Matbu Fehd, Mushaflarıdır. Hazret-i Osman Mushaflarıyla ona nispet edilen 14 adet Mushaf arasındaki farklara dair âyet-i kerimelerden kelimeler gösterilmiştir. Peki, Hazret-i Osman'ın İmam Mushaf'a göre 5-6 adet çoğalttığı ve bazı yerleşim merkezlerine gönderdiği Mushafların, çizelgelerde karşılaştırılması yapılan Şam-Basra-Kûfe-Mekke-Medine'deki Mushafların aynısı mıdır Altıkulaç buna: "Hayır, kesinlik yok, ona nispet ediliyor" diyor. Bu durumda zantahmin, ilim ifade eder mi Elbette, hayır. O zaman 14 Mushafın, 5 adet Mushaf ile karşılaştırılıp "bazı Mushaflarda bazı kelimeler farklı yazılmıştır, bu bir tutarsızlıktır" demenin amacı ne olabilir Bir Müslüman, nasıl böyle bir ifadede bulunabilir Bir âyette teştehî, diğerinde de teştehîhidir. Altıkulaç, buna "tutarsızlık" diyor. Bu hattı da aşan bir itirazdır. Bu, Kur'an'ı eleştiriye tâbi tutan Oryantalistlere bir bakıma "ben de varım" demek olur. İşin en dikkat çekici yönü ise, 540 sayfalık çalışmada, Türkiye'deki Mushaflar ile FehdVehhabî merkezli Mushafların karşılaştırılmasının yapılmamasıdır. Bu çok önemlidir! Eğer böyle bir karşılaştırma yapılsaydı, bütün dünyada -Türk, Arap, Mısırlı, Tunuslu, Pakistanlı, Somalili, Endonezyalı ve diğer Müslüman toplumlardaki- Müslümanların ellerindeki Mushafların aynı olduğu, hiç değişmediği, tahrife uğramadığı gösterilmiş olacaktı. Esasında Selçuklu ve Osmanlının 700-800 sene hiç değişikliğe uğratmadan İslam'ın temeli olan Kur'an-ı Kerim'i nasıl korudukları, belgeli olarak dünyaya ilân edilmiş olacaktı. Fakat Altıkulaç, böyle bir karşılaştırma yapmamıştır. İster Müslüman, ister Müslüman olmayan, şunu iyi bilmelidir ki, bugün dünya Müslümanlarının ellerinde olan Mushaf-ı ŞerifKur'an-ı Kerim, Selçuklu ve Osmanlının mirasıdır. Vehhabîler, Mushaftaki hattıimlâyı bozarak âyetlerin okunmasını zorlaştırmışlardır. Fakat sûre, âyet ve kelimelerde bir fazlalık ve eksiklik yoktur. Böylece Türkiye'de, Somali'de, Mısır'da, Arabistan'da ve diğer ülkelerde bulunan Mushaflarda âyetler arasında herhangi bir tutarsızlık bulunmamaktadır. Hatimlâ bakımından farklılığın 99.9'u elif'in yazılıp yazılmaması, diğeri de kırâat bakımındandır. Türkiye'deki Mushaflarda elif yazılmıştır. Vehhabî Merkezli Mushaflarda ise elif kaldırılmıştır. Bu işlemin manaya hiçbir etkisi yoktur. Bu bilgiyi verdikten sonra T. Altıkulaç'ın hocası Hamidullah'ın Kur'an Tarihi alanında yaptığı çalışmalara ve iddialarına geçebiliriz. Görülecektir ki, Kur'an'a yönelik eleştiriler, aynısıyla onun tarafından da yapılmaktadır. Hamidullah'ın Eleştirileri M. Hamidullah (ö.2002), Avrupa'da Müsteşriklerin elinde büyüyen, yetişen, İslam üzerinde çalışmalar yapan ve İslam'ı, Batılı fikriyata göre yorumlayan bir bilgindir. İslam ülkelerine İslam âlimi olarak tanıtılmıştır. Türkiye'de yerleşik Ehl-i Sünnet akidesini, Batı'nın İslam algısı çerçevesinde değiştirmekle görevlendirilmiştir. 1951'de İstanbul'da düzenlenen 12. Milletlerarası Müsteşrikler Kongresi'ne katılmıştır. 1952 yılından itibaren 23 yıl boyunca belli aralıklarla İstanbul, Ankara ve Erzurum Üniversitelerinde ders ve konferanslar vermiştir. İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nde Hayreddin Karaman, Bekir Topaloğlu, Suat Yıldırım, Yusuf Ziya Kavakçı ve Salih Tuğ gibi Modernistlerin yetişmesini sağlamıştır (DİA, M. Hamidullah mad.) Tayyar Altıkulaç ve Saim Yeprem de böyle bir ortamda -Batı'nın şekillendirdiği İslam'a göre- yetişmişlerdir. Hamidullah, Müslümanların mübarek ve mukaddes kitabı, Kur'an-ı Kerim hakkında şöyle diyor: Kur'an, tarih boyunca Arap dilinde yazıya geçirilmiş ilk kitaptır. Bu sebeple onda dakik bir yazım birliğinin olmaması bizi şaşırtmıyor. Bunun sebebi özellikle onun yirmi üç yıl gibi uzun bir zaman diliminde vahyedilmiş olması ve Hazret-i Peygamber'in özel kâtiplerinin durumlara göre farklı kişilerden meydana gelmesidir. Kur'an'ın bugün dünyanın dört bir yanında bulunan elyazması nüshalarında bazı farklılıklar bulunmaktadır (M. Hamidullah, K. Kerim Tarihi, s.17) Hamidullah, görüldüğü gibi tam bir Müsteşrik ağzıyla konuşuyor: "Kur'an'da yazım birliği yokmuş. Vahiy kâtipleri farklı kişilerden meydana geldiği için bazı kelimeleri farklı yazmışlar" diyor. Sanki vahiy kâtiplerinin yanındaymış gibi iddiada bulunuyor. Hamidullah, aslında Müsteşriklerin iddialarını dile getiriyor. Hamidullah, vahiy kâtiplerini "eskiden Kaymakamlıklar önünde insanlara dilekçe yazan arzuhalciler" gibi düşünüyor. "Vahiy nedir Eshab-ı Kiram kimlerdir Vahiy kâtibi, kimin emriyle ve nasıl vazife yapar Vahiy döneminde Cibril-i Emin'in emir, nehiy ve ta'limleri nelerdir" gibi konularda İslam âlimlerinin tespit ve beyanlarından habersiz veya bunlara inanmayan bir kişi, elbette böyle düşünür ve yazar. Buna şaşırmamak gerekir. Fakat bir Müslüman, bu sorulara Tefsir, Hadis, Akâid, Fıkıh ve Siyer müctehid âlimlerinin verdikleri cevaplara göre bilgi sahibi olur ve inanır. Akıllı bir Müslüman, dinini, Kur'an'a, Peygamber'e ve İslam'a inanmayan bir Müsteşrik'tenOryantalist'ten değil, Dört Mezhep İmamı ve bunlara bağlı âlimlerden öğrenir. Hamidullah, K. Kerim Tarihi kitabında şu örnekleri veriyor: Zâriyât, 47. âyetindeki bi-eydin kelimesi; Fehd Mushafı'nda biri okunmayan iki ye ile, Sâd, 17. âyette ise tek ye ile, Kehf, 23. Âyetinde li-şeyin kelimesi, okunmayan elif ile; Nahl, 40. âyetinde elifsiz, Tevbe, 47. âyetinde vele-evda'û kelimesi, okunmayan elif ile; Fehd Mushafı'nda elifsiz, A'râf, 145. âyetinde se-ürîküm kelimesi, vavsız; Fehd Mushafı'nda okunmayan vavlı, Yazılmıştır. Bunun gibi daha bazı örnekler veriyor (M. Hamidullah, K. Kerim Tarihi, s.17-18). Hamidullah, bu konuda niçin çalışma yapmıştır Maksadı nedir, dine hizmet gayesiyle mi, yoksa Kur'an üzerinde bazı şüpheler uyandırmak ve yeni yetişen Müsteşrik adaylarına malzeme sağlamak için mi, böyle bir çalışmaya girişmiştir Elbette bunlar, bir Müslümanın ilk aklına gelen sorulardır. Ancak, Hamidullah'ın, -Mekkeli kâfirlerin bile doğru anladıkları, fakat inanmadıkları- miraca ruhî diyen; âyet ile sâbit Mescid-i Aksa'nın göklerde olduğunu söyleyen; Uzak Doğu'da bazı rahip din önderlerinin peygamber olduğunu iddia eden; Peygamberimizin âyetle sâbit ümmîliğini kabul etmeyen ve yine Peygamberimizin gençliğinde putlara kurban kestiğini söyleyen birinin amaç ve hedefi çok açıktır. O da İslam'ı değiştirmektir. Tayyar Altıkulaç da hatimlâ eşliğinde Kur'an'a yönelttiği eleştiriler konusunda hocası Hamidullah'tan geri kalmamıştır. Hatta bir adım daha ileri giderek, Vehhabî hattınınimlâsının resmen Türkiye'de de kabul edilmesinin şart ve elzem olduğunu iddia etmiştir. Diyanet'in "Vehhabî Hattı" Tercihi Tayyar Altıkulaç, 2008'de İSAM'da yapılan -A. Bardakoğlu'nun ifadeleriyle- mahrem toplantıda "FehdVehhabî hat tarzına geçiş"i teklif etmiş ve bunun gerekçelerini yayınladığı "Mesâhif-i Kadîme" kitabında da uzun uzun açıklamıştır. T. Altıkulaç, toplantıda (CD1,3) ve Mesâhif-i Kadîme kitabında "âyetler arasında hatimlâ bakımından bazı tutarsızlıklar vardır" diyor (T. Altıkulaç, Mesâhif-i Kadîme, s.105). Altıkulaç, kendine göre tutarsız olarak gördüğü şu örnekleri veriyor: 1. Kâle kem lebistüm (Mü'minûn,112) kelimeleri, Mü'minûn,114'de Kâle in lebistüm şeklinde yazılmıştır (Mesâhif, s.110) 2. Teştehî (Fussılet,31) kelimesi, Zuhruf,71'de Teştehîhi şeklinde yazılmıştır (Mesâhif, s.110). 3. Kâle'bne ümme (A'râf,150) kelimesi, Tâhâ, 94'de kâle yebneümme şeklinde bitişik yazılmıştır (Mesâhif, s.105-106). 4. Se'av (Sebe', 5) elifsiz yazılmış. Fakat se'av (Hac,51)'de elifli yazılmıştır. Bu örneklerdeki âyet-i kerime kelimeleri, FehdVehhabî Mushafında da aynı şekilde yer almaktadır. Diğer bir ifadeyle verilen örneklerde Osmalıdan beri Türkiye'deki Müslümanların kullandıkları Mushaf ile Fehd Mushaf'ı kelime yapısı bakımından aynıdır. Bu tespit, çok önemlidir. Ancak iki Mushafta -Türkiye'de ve Arabistan'da- hatimlâ farklılığı, yüzde 99.9 elifin yazılıp yazılmaması açısındandır. Meselâ bizdeki Mushaflarda kitâb kelimesinde te'nin önünde elif yazılıdır. Fehd Mushaflarında bu elif yoktur. Zaten bütün dünya ülkelerinde hatimlâ bakımından Mushaflarda iki farklı yazılım vardır. Bunların biri şu anda Türkiye'de kullanılan hatimlâ, diğeri de Fehd Mushaflarındaki imlâdır. Fehd imlâsının dünyada yaygın olmasının sebebi, Suûdilerin Vehhabîliği Osmanlıya ve Ehl-i Sünnet'e karşı kullanmalarındandır. Tayyar Altıkulaç, ilgili toplantıda ve söz konusu kitabında Vehhabîlik konusuna hiç değinmemiştir. Tayyar Altıkulaç, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda iken de Milletimizin Ehl-i Sünnet Akâid ve Fıkhı'na karşı çıkan, hatta düşman olan Reşid Rıza'nın o meş'um kitabının DİB yayınları arasına girmesini sağlamıştır. Tayyar Altıkulaç'ın Sicili Tayyar Altıkulaç, DİB Başkan Yardımcısı iken Saim Yeprem'le birlikte Mısır'da üstadları mason ve dinde reformculardan olan M. Reşid Rıza'nın "Muhâveratu'l-muslih