Değer mi hiç

Türkiye'de gelenekçi sağın en fazla üzerinde durduğu olgulardan birisi kalkınmadır. Fakat kendi kalkınma söylemlerini diğer siyasetlerden ayırmak için sıklıkla maddi kalkınmanın yanında manevi kalkınmadan da söz ederler.Söz konusu kalkınma söyleminin tüm gücü ele geçirdiği ve ütopya adı altında distopyasını uygulamaya koyduğu bir dönemi yaşıyoruz. Görüyoruz ki maddi olsun, manevi olsun, kalkınma söyleminin özünde, kapitalist değer ve sömürü teorisi yatmaktadır.Kapitalist değer teorisinde herhangi bir şeyin kıymeti, onun paraya, mübadele edilen bir eşyaya, kısacası maddiyata dönüştürülebilir olmasıyla ölçülür. Bugün dereler, ormanlar, kıyılar ve insan canı dahil her şeyin kıymetini parayla, servetle ölçen bir anlayışla karşı karşıya olduğumuz şüphe götürmez. Manevi kalkınma adı altında ise gündelik siyasal çıkarlar için bir öyle bir böyle söylemler tutturmanın, bir gün önce yapılanı ertesi gün yalanlamanın, ilkeli görünüp de çıkara göre bunu yıpratmanın getirdiği bir değersizleşme süreci yürümektedir. Din, gelenekler, milli değerler de çoğu vakit, o kapitalist değer teorisinin gündelik sömürü mekanizmalarının meşru kılınması için ezenler lehine araçlaştırılmaktadır.Bu noktaya kadar durum, iktidar cenahı için bir saptama niteliğindedir. Fakat bunun dışında bir "etik-politik" alternatif de zorunludur ve bu salt eleştiriyle mümkün değildir. Kapitalist değer teorisinin bugün Türkiye'deki uygulanma biçimi (maddi manevi değerin özel çıkar etrafında belirlenmesi) karşısında alternatif bir değer teorisinin de salt maddi nitelikte olmaması gerekir. Başka alanlardaki "değer" biçimleri, kapitalist ve dinselleştirilmiş hegemonya karşısında yeni bir değer alanının yaratılması için yol açıcı modeller sunabilir.Yine filmler, şarkılar üzerinden gidelim.Bulgaristan yapımı, bizde Kol Saati adıyla bilinen film ile başlayalım. Petrov bir demiryolu işçisidir. Yukarıdan aşağıya yozlaşmış düzen karşısında kendi işini iyi yaparak direnmeye çalışmaktadır. Bir gün raylarda yüklü miktarda para bulur. Gider bunu yetkililere teslim eder. Çoğu kişinin gözünde kahramandan çok aptaldır bunu yaptığı için. Ama bir yandan da bakanlar, yönetenler bu fırsatı kaçırmaz. Petrov'u, kendi yozlukları ve karanlıkları içinde bir aklayıcı olarak kullanmak için halkın karşısına çıkarırlar, ödül verirler. Ödül de bir kol saatidir. Fakat Petrov'un kolunda zaten babasından kalan ve manevi değeri olan bir saat vardır. Tören öncesinde apar topar saati çıkarılır, bakanlık yetkilisi "Sonra benden alırsın" der ve törenle, iş görmez olduğu sonradan anlaşılacak bir saat takdim edilir kendisine. Asıl mesele bundan sonradır. Petrov babadan kalma, içinde adı yazılı saatin peşine düşer fakat görevli bu saati kaybetmiştir. Yılmaz, aramaya devam eder. Artık bir mücadele insanıdır. Onca yolsuzluk, yozlaşma, sömürü karşısında isyan etmeyen Petrov, şimdi bu kol saati için neredeyse ölümü göze almıştır. Manevi değerdir, yeri doldurulamaz, kapitalist piyasada hiçbir şeyle mübadele edilemez. Manevi değerin böylesi de kapitalist değer teorisinin etki alanının dışındadır ve harekete geçiricidir. Hepimiz için böyle değerler yok mudurMANEVİ DEĞER, ESTETİK DEĞERAkış serisinde daha önce değinmiştim. Bizde "Esaretin Bedeli" adıyla gösterime giren filmde Andy Dufresne'in haksız yere hapse atılmasının hikâyesi anlatılır. Beni en çok etkileyen sahnelerden birinde Dufresne kendisini yönetim odasına kilitleyip bir plak seçer. Plağı yerleştirir, sesini açar ve bununla da kalmaz, insanlığını yeniden hissettiği bu sınırlı özgürlükmutluluk anınıhazzını hapishanedeki herkesle paylaşmak için hoparlörü de açar. Şimdi bütün hapishane, Figaro'nun Düğünü'nden bir bölüm dinlemektedir. Şaşkındır herkes,