23 Nisan ve iki halkçılık

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Dini bayramlar için her kuşakta bir "geçmiş zaman" özlemi vardır; biliriz, duyarız. "Nerede o eski bayramlar" serzenişinde, geniş ailelerin dağılmasına, göçlerle büyüyen mesafelere tepki, birlikteliklere ise hasret saklıdır. Milli bayramlarda ise zaman, daha ziyade gelecekle ilişkilidir. Milli devletler bir yandan kendi tarihsel kopuş süreçlerini takvime bağlar, bir yandan da bunun etrafında oluşan coşkuyu kuşaktan kuşağa aktararak gelecek zamanı, kopuşun ardından başlattığı yeni süreçlerin devamlılığını düşler.Geçmiş kuşakların 2022 Türkiyesi için düşlediği 23 Nisan böyle miydi Bu yanıt belki kişiden kişiye değişir. Ancak bu 23 Nisan'da bulunduğumuz yerle ilgili genel bir değerlendirme yapmak yine de mümkündür.23 Nisan 1920, Kurtuluş Savaşı koşullarında, dağınık milli kuvvetlerin Ankara'da, bir Milli Meclis altında toplanması ve yine bu çerçevede de saraydan, saltanattan gelmeyeceği açık olan kurtuluşun "yine milletin azim ve kararlılığı ile" sağlanacağı yönündeki anlayışın hâkim kılınması adına bir kırılmadır. Bu açıdan, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması anlayışının adım adım yerleştirilmesi, adı konmasa da fiilen bir cumhuriyet düzenine geçilmekte olduğunun kanıtıdır.YA BUGÜNBugüne gelirsek. Bugün Türkiye'de halk, egemenliğini temsilcileri aracılığıyla kullanmakta, yine yöneticilerini ve temsilcilerini, adaylık, propaganda, örgütlenme bağlamındaki görünürgörünmez tüm engellemelere rağmen kendisi seçmektedir. Bu anlamda halk egemenliği ilkesinin yönetime gelmeyönetimden ayrılma bağlamında aksayarak da olsa sürdüğünü, iktidarın otoriter heveslerine ve kayyum uygulamalarına rağmen ayakta kalmaya çalıştığını söylemek mümkündür.Fakat bugün, iki seçim arası geniş zamanda iktidarın kullanılma şekli açıkça otoriterleşmiş; ağırlık tek kişiye, 100 yıl sonra yeniden saraya kaymıştır. Biliyoruz ki Türkiye'nin iki asırlık demokratikleşme tarihi, tek kişilik, otoriter yürütme aygıtının sınırlandırılması ve güçlü bir yasama organı olarak Meclis'in öne çıkarılması yönündeki mücadelenin de tarihidir. Meclis güçlendikçe demokratikleşme, halk egemenliğinin daha geniş bir katılımla sağlanması mümkün olmuş; Meclis zayıflatıldıkça ve yürütmede kuvvetler birliği arayışındaki yapılar güç kazandıkça da otoriterleşme pekişmiştir.Diğer yandan 23 Nisan 1920 ile başlayan meclisleşme süreci, kurtuluşun programının da inşa