Uyduruk ithamlarla "cemaatleri tasfiye operasyonu!"

Bütün demokratik ülkelerde, eğitimin devletin yanısıra özel kurumlar ve vakıflarca yürütüldüğü, özellikle dinî eğitimin dinî cemaatlerce bütünüyle sivil ve hasbi olarak verildiği gerçeğine karşı, hâlâ demokratik bir ülkede, devletin desteği dışında tamamen bağımsız olması gereken dinî eğitimin devletin kıskacına alınıp "resmi ideoloji" kalıplarında yapılması çağdışı çelişki sergileniyor.Tamamen sivil ve gönüllü olarak vatandaşların evlatlarının ikametleri için kiraladıkları evlerde kalan yüzlerce, binlerce gencin vatana ve millete hizmetlerini görmezden gelinerek, yürek parçalayıcı münferid bir olay üzerinden dinî cemaatlere âdeta "linç girişimi"yle vahim yanlışlara tevessül ediliyor. Aslında "Enes hâdisesi"ni dillerine dolayanların, 15 Temmuz sonrasında 20 Temmuz OHAL KHK'leriyle 150 bin vatandaşın sorgusuz - sualsiz işlerinden edildiği, on binlerce vatandaşın yargısız infazla tutukluluklarının devam ettiği süreçte cezaevlerinde mâruz kaldıkları baskılarla her biri tam bir fâcia olan onlarca, yüzlerce intiharlardan sarf-ı nazar etmeleri tam bir "çarpıklığın" deşifresi oluyor. CEMAATLERİ HEDEFE KOYMAK Çarpıklık, ülkenin içine sürüklendiği ağır ekonomik krizde geçinemeyen âilelerden, özellikle ev hanımı annelerden, iflasla kepenk indirmek durumunda kalan ya da işyeri kapanan borç altında ezilen ancak -birkaç aylık borç kredisiyle borçlanma dışında- devletten gerekli bunalıma giren esnaftan canlarına kastedenlerin, düşülen ideolojik cenderede görmezden gelinmesi. Yüzde bin dört yüz artan ve her yıl yüzlerce kurban verilen "kadın cinâyetleri"nden, tedbirsizlikle meydana gelen dünyada en yüksek rakama ulaşan iş kazası cinâyetlerine kadar meydana gelen vahametleri karambola getirip Enes olayı üzerinden dinî cemaatlerin "hedef"e koyulması. Sık sık meydana gelen, bazıları medyaya da yansıyan yıllardır atama bekleyen öğretmenlerden, girdikleri sınav ve mülâkatlarda başarılı oldukları halde devam eden müthiş bir kayırmacılık ve "torpil"le bile bile hakları gasbedildiği, milyonlarca genç işsizden, "siyasetin sopası" haline getirilen "tâlimatlı yargı"dan haklarını alamadıkları adâletsizlikle haksızlığa ve hukuksuzluğa uğrayanların derin karamsarlık ve ümitsizlikle intihar teşebbüslerine varan vahametin üstünü örtmeleri... Elbette ki Kara'nın içine düştüğü dehşetli psikolojik halin arka plânı araştırılmalı. Ancak merhum gencin "ders çalışmaya zamanının kalmaması"nı serişte ederek ideolojik fanatiklikle gözü kapalı saldıranların, aynı videoda "tıpta okumak istemediği" belirtip, mezun ve uzman olsa da sorunların bitmediğinden bahsedip aldığı maaşın yoksulluk sınırını bile geçmediği ve bu yüzden tıptakilerin herkesin hedefinin yurtdışı olduğunu söylemesini karartmaları çarpıcı. Gerçekten, Enes'in sözünü ettiği öğrenci evinde "kalmak istememesi"nden hareketle sabah namazına kaldırılmasını, vakit namazlarından sonraki otuz dakikalık kitap okunmasını öne süren akl-ı evveller, "Başka bölüme geçsem işsizlik, düşük maaş. Devlette çalışmak istesen, torpilin yoksa mülâkatta eliyorlar. Düzgün bir iş bulsan bile ekonomik durum ortada" yakınmasıyla "Türkiye'nin süper güç ve geçmişin çok kötü olduğunu söyleyip duran aptal insanlar oldukça asla alamayacaksın, Türkiye'de hiçbir genç geleceğe umutla bakamıyor..." diye "gelecek kaygısını" dile getirmesinden neden tek kelime etmezler de hâlâ uyduruk - bayat ezber iddialarla, kirli ve çarpıtılmış duyumlarla mâsum insanlara saldırırlar BU "İDEOLOJİK KÖRLÜK" NEDEN Görünen o ki her fırsatta "devletin dinden, dinin devletten özgür olması"nı ileri süren ve çoğu "sol ideolojik mihraklar"dan "dönen"lerin "Türkiye'nin süper güç ve geçmişin çok kötü olduğunu söyleyip duran aptallar"ın işine gelecek gündem saptırması çarptırmasına çanak tutmaları çarpıklığı sergileniyor. Gerçekten, bir olay bahanesiyle dini cemaatlere saldırılarla, bir yandan dini alabildiğine istismar ve istimal ederken, diğer yandan dinin de