Uludere fâciası hâlâ "devletin derin dehlizleri"nde

28 Aralık 2011'de Uludere Roboski kırsalında vatandaşların savaş uçaklarınca bombalanmasının on birinci yılında hâlâ "fâil-i meçhul" kalması, Türkiye'de darbelerle katledilen demokrasinin ve yargının "siyasetin sopası" haline getirilmesiyle adâletin itildiği vaziyeti bir defa daha açığa çıkarıyor.Anamuhalefet liderinin "helâlleşme" ziyaretiyle yeniden gündeme gelen "Uludere davası" sürecindeki muammayı unutturma operasyonunu açıkça ifşa ediyor. Coğrafi şartlarla çiftçiliğin yapılamadığı, ticaretin olmadığı bölgede yüzyıllardan beri vatandaşların katırla sınır ötesinden mazot vb. alıp getirdikleri, geçtikleri yolun teröristlerin kullanmadığı "köy yolu" olduğu herkesçe biliniyor. Başta bölgedeki jandarma karakolları, güvenlik birimleri ve idarecilerce bilindiği halde "aralarında bir PKK elebaşının olduğu" bahanesiyle üçü 13, on sekizi 18 yaştan küçük çocuklardan, geri kalanı 23-25 yaşlarındaki gençlerden oluşan 34 insanımızın gecenin karanlığında saatlerce ve defalarca ardı ardına bombalanmasının tam bir katliam olduğu her haliyle tescilleniyor. KASTEN Mİ KARANLIKTA BIRAKILDI Öncelikle Meclis İnsan Hakları Araştırma Komisyonu'nun resmen istediği "bilgileri" vermeyen Genelkurmay'ın "yetkimiz çerçevesinde bir askeri operasyon yapılmıştır" tuhaf cevabıyla kesip atması, bir buçuk yıl dosyanın gelmesini bekleyen Savcılığın "gizlilik kararı" gerekçesiyle geçiştirmesi karartmanın ilk sinyallerini vermişti. Akabinde İçişleri Bakanlığı'nın Meclis'e gönderdiği "rapor"da da aynı "gerekçe"yi tekrarlaması, Genelkurmay Savcılığı'nın bir yıl beklettiği "bombalama dosyası"nı mahkemenin önüne getirmeyip "kaçınılmaz hata" çarpıklığıyla üstünün kapatılması, devleti cenderesine alıp felç eden "kompleksli derin sari illet"i yeniden teşhis etti. Pilotları travmaya uğratan "Uludere bombalaması"nda iktidar mihraklarınca "ölmeselerdi kaçakçılıktan yargılanacaklardı, özür dilenecek olay değil" polemikleriyle yıllardır "gizlilik kararı"na sığınılması, resmî raporların engellenmesi, dehşetli vaziyeti deşifre ediyor. Üzerinden on buçuk yıl geçmesine rağmen, alelâcele "bombala!" emrini veren ve çoğu hâlen en üst görevlerdeki sorumlulara tek bir soruşturmanın açılmaması, resmi mahfillerin tam bir tecâhül-ü âriflikle muallel çarpık çelişkileri sergilemeleri, hükûmetin Meclis'in istediği raporları vermekten sakınmasıyla