Gitse gidemiyorlar, kalsalar...

Aslında geliyorum diyordu. Göçmen krizi Suriye iç savaşının başladığı an itibariyle bağırarak geliyordu. Dönemin siyasi tercihleri, mecburiyetleri ve bölgesel şartlar neticesinde kucağımızda patlamaya hazır bir bomba bulduk. Ta en başından beri yönetimi zor bir krizdi. Öngörüler, güvenilen ortaklar ya yanlıştı ya da yarı yolda bırakıldık Türkiye Cumhuriyeti Suriye'de mağdur olup ülkesinden kaçanlara kol kanat germeye gayret etti. Stratejiyi ikinci planda bıraktı. Fakat vicdan, siyasi adımlar eksik hesaplanmışsa uluslararası ilişkilerde işe yaramıyor. Değişen küresel ve ulusal konjonktür içinde milyonlarca Suriyeli ile gitsek gidemiyor, kalsak kalamıyoruz Şu aşamada ne yanlışları tek tek sayarak ne de uygulanan politikayı sınırsız savunarak bir yere varmamız mümkün değil. O nedenle sorunun çözümüne odaklanıp, hatalardan ders çıkartarak, benzer risklere karşı tedbirli yaklaşmalıyız. Göç İdaresi'nin başkanlık haline gelmesi ve AFAD ile eşgüdüm halinde çalışması özellikle bu süreçte hepimiz için olağanüstü öneme sahip. Resmi makamlar ülkemizde 6 milyon sığınmacı olduğunu, bunun 3 milyon 768 binini Suriyelilerin oluşturduğunu gösteriyor. İlla ki bunun gayri resmi karşılığı da vardır ancak muhalefetin iddia ettiği kadar yüksek midir, meçhul. Suriye'den gelenler için "geçici koruma altında" kavramı kullanılıyor. Zira devlet aklı 1951'de Birleşmiş Milletlerin mültecilere yönelik sözleşmesini çekince ile kabul etmiş ve "mülteci" statüsünü sadece Avrupa'daki olaylardan kaçıp gelenler için vermiş. Malum, sorunlar ağırlıklı olarak dünyanın doğusunda ve güneyinde. Göç ise tarihsel seyri içinde hep doğudan batıya. Pakistan, Afganistan, Özbekistan, İran gibi ülkelerden gelen "düzensiz göçmenlerin" hemen hepsini ekonomik nedenlerle gelmelerinden ötürü bir şekilde geri gönderebilirsiniz. Ancak geçici koruma altındaki Suriyeliler için durum farklı. Zira yurtlarında savaşın tortusu kalsa da can güvenlikleri yok. Uluslararası hukuk burada onların yanında. Bu nedenle Ankara, Suriye'nin kuzeyinde TSK'nın terörden arındırdığı bölgeleri adres göstererek, gönüllü geri dönüşün hızlandırılacağını ifade ediyor. Açıkçası son on yıldır Türkiye'de yaşayan, iyi kötü bir düzen tutturmuş, çocukları burada okuyan, Türkçe konuşan ve buradaki hayata entegre olmuş Suriyeliler için "gönüllü" geri dönüş biraz zor. Muhalefetin bir kanadı Beşar Esad ile anlaşıp "Suriyelileri paşa paşa geri göndereceğiz" diyor. Diyor da Esad ve ekibi ülkelerindeki muhaliflerden kurtuldukları için kendilerini çok şanslı hissediyor. "İnceltilmiş bu nüfusta çoğunluk bizim yanımızda, niye diğerleri dönsün de başımız ağrısın" diyorlardır. Bir diğer muhalif kanat ise "İsteseler de istemeseler de geri göndeririz" diyor. Bu o kadar kolay değil. Üstelik meselenin öznesi insan Göç ve göçmen sorununun kritikliğine yönelik farkındalık oluşması açısından muhalefetin çağrıları kıymetli görülebilir. Ancak mevcut tartışma şekli aklıselim çözüm sunmadan vatandaşı galeyana getirme çabasından öteye geçmiyor. İçeride yönetmekte zorlandığımız bu sorunun daha da büyüğü aslında dışarıda. Türkiye-İran sınırında hali hazırda birkaç yüz bin Afgan, Pakistanlı, İranlı ve Özbeğin Türkiye'ye girmek için beklediği ifade ediliyor. Geçen yaz ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi ve Taliban'ın yeniden iktidara gelmesiyle göç hızlanmıştı. PKK kartını yıllarca Türkiye'ye karşı acımasızca kullanan komşumuz İran'ın ülkelerini yürüyerek geçen kişileri sınırımıza neredeyse davul zurnayla getirdiğini de hepimiz biliyoruz. Güvenlik kaynakları