Hınç, bir iktidarsızlık belirtisidir

Şehrin ortasında kalmış ve çevresini yaşanmaz hale sokmuş Yeşilköy Havaalanı bağ bahçe olacak diye ayağa kalkanları izleyince -ki çoğunun göbek adı parkçıdır- nedir bu çıldırışın sebebi diye arkeolojik bir kazıya giriştim. Hepimize musallat olan toynaklı, boynuzlu bir 'Hınç Heykeli'ne vardım... Hınç nedir, zihnin kendini zehirlemesidir. İntikam isteği, nefret, kötü niyetlilik, haset, kara çalma dürtüsü ve değersizleştirmedir. İntikama susamışlık hıncın en önemli kaynağı... Öncesinde her zaman bir saldırı ya da incinme vardır. Ne var ki öfke, kızgınlık ve gocunmayla birlikte ortaya çıkıyor olsa bile intikamcılık, karşılık verme veya kendini savunma yönündeki dürtülerden kesin olarak ayrılır. Eğer bir hayvan kendine saldıranı ısırırsa, buna intikam denmez. Buruna yenen bir yumruğa anında karşılık vermek de öyle... İntikamcılık sağlıklı tepkiden iki özelliğiyle ayrılır. Birincisi: Öfke kontrol altına alınıp dizginlenir ve iyi bir fırsat bulmak üzere ertelenir. "Sen görürsün gününü!" İkincisi: Bu ertelemenin nedeni, anında gösterilecek tepkinin yenilgiyle sonuçlanacağı düşüncesi ve bunun verdiği acizlik ve de 'iktidarsızlık' hissidir. İntikam asla bir duygusal tepkiden ibaret değildir. Örneğin kızgın biri her şeyi kırıp döker, bunun intikam ile alâkası yoktur. İntikamla başlayan hadise; haset, kara çalma ve kinden geçerek 'hınca' varır. Haset edilen şey ne ise o bizim olduğunda haset kaybolur. Ancak kara çalma ve kötüleme belli nesnelere bağlı değildir. O yüzden nesne kaybolduğunda kaybolmaz. Osmanlı düşmanlığı gibi... Hınç, kendini tatmin edecek şeyleri, insanların, fikirlerin eksilerini arar. Küçümsemeyi, dayanaklarını yıkmayı, insanların olumsuzluk özelliklerini didiklemeyi sever. Olumlu özellikleri silip hataların daha çok göze batmasından büyük mutluluk duyar. Kötüleme dürtüsü, küçümseyici ve değersizleştirici kin ile birlikte derinleşir ve yerleşik bir hâl alır. Bir sırıtışla, bir kaş göz hareketiyle ortaya çıkabilir. Ve başkasının talihsizliğinden zevk almaya, yani 'gareze' doğru gider. Ahlâki bir kendine hakimiyet yoksa bu hep böyledir. Eğer nefret dolu biri, düşmanına bir zarar verirse hatta kızgınlığını herkesin önünde açığa vurursa hınçtan kurtulur. Hınç, bir türlü baş edilemeyene karşı duyulur. İntikam, korkumuz tarafından bastırılmış ise hınç o an kral olur. Bu karanlık ve hastalıklı kral, hizmet edenlere ve otoritenin verdiği düşünülen sıkıntılara karşı nafile bir hıncı vazeder. Hıncın ruha saldığı zehir bulaşıcıdır. Duygularını sinsice gizleyen kişi hıncın pençesine düşer. Bu bir görev fikrine dönüşür. Bu durumda kişinin hınçtan eriyip tükenmesi