Unutmayın, yoksa bu unutulduğu gibi Gezi Davası da unutulur gider

ÖNERİ Unutmayın, yoksa bu unutulduğu gibi Gezi Davası da unutulur gider Sosyal medya hesaplarımdan birine 28 Şubat Davası nedeniyle hüküm giyen 82 yaşındaki Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'ın oğlu Mehmet Koray Kılınç'ın mektubu geldi. Kılınç, 28 Şubat kumpas davası nedeniyle aksız yere hüküm giymiş 14 tutuklu asker için gerçeklerin yazılmasını istiyor. Mektubu okurken Gezi Davası geldi aklıma. Aynı hukuksuzluk, aynı intikam hırsı ve aynı kumpas. Açık söyleyeyim 28 Şubat Davası nedeniyle mahkum edilen 14 asker konusunu bırakın toplumu biz bile unuttuk neredeyse. Aynı akıbet Gezi Davası için de geçerli olabilir hatta olacaktır da. Çünkü tolum olarak çok çabuk unutuyoruz. İktidarın haksızlıkları, hukuksuzlukları, vicdansızlıkları yaşandığı anda belki çok ciddi tepkilere neden olabiliyor. Ancak bunların çoğu saman alevi gibi sönüp gidiyor kısa süre sonra. Ne medyada, ne siyasi çevrelerde ne sivil toplum kuruluşlarında "fikri takip" pek görülmüyor artık. Özellikle sosyal meyanın sürekli yenilik peşinde koşması, her saniye yeni bir gündem arayışı içinde olması sayısız ciddi olayın üzerinin çok çabuk kapanmasına neden oluyor. O halde bu tür kumpas davalarının unutturmamak ve adaletin yerine gelmesini sağlamak için gerçekleri her fırsatta ile getirmek zorundayız. Bu nedenle Mehmet Koray Kılınç'ın yazdıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum; LÜTFEN; Bu davanın önceki benzerleri gibi bir FETÖ tezgâhı olduğunu, Tutuklu bu askerlerin yasaya ve kanunlara aykırı hiçbir faaliyette bulunmadığını, Bu davadaki yargıçların maalesef taraflı davrandığını (bunlardan bazılarının FETÖ örgüt üyeliğinden ceza aldığını, bazılarının ise firar ettiğini), Adil yargılanmanın sağlanması için hukuk adına ve ivedi şekilde bu davanın yenilenmesi zorunluluğunu, İleri yaştaki bu vatansever askerlere yapılanın bir işkence ve insanlık suçu olduğunu, 28 Şubat'ın bir darbe olmadığını (dönemin cumhurbaşkanı başta olmak üzere yine o dönemde siyaset sahnesinde olan yetkili kişilerin bu yönde net beyanlarının olduğunu), Soruşturmanın başlamasına sebep olan CD'nin bilirkişiler tarafından sahte olduğunun ispatlandığını, Anayasa mahkemesinin bir an önce konuyu ele almasının gerekliliğini, Çünkü bu askerlerin hasta, yaşlı ve bakıma muhtaç olduklarını... UNUTMAYIN YENİ ÖĞRENDİM Bizi kıskanan şu Almanların yaptığına bir bakın Haber yeni değilmiş aslında, üzerinden birkaç ay geçmiş. Ama ben yeni öğrendim. Haber neden ilgimi çekti Çünkü "bizi kıskanan!" Almanların halini gösteriyor da ondan. Konu şu: Almanya'nın Bavyera eyaletinin Başbakanı Markus Söder'in eşi Karin Söder'in, Sağlık Bakanlığı'na 28 milyon Euro değerinde koronavirüs maskesi satmak istediği ortaya çıkmış. Alman Nürnberger Nachrichten gazetesinin haberine göre, 21 Nisan 2020 tarihinde Başbakan Söder'in"Maske Zorunluluğu"geleceğini duyurmasından bir gün önce,Karin Söderve kardeşiAndreas Baumüller'in sahibi olduğu şirket, ilgili sağlık dairesine 16 milyon adetmasketedariki teklifinde bulunmuş. Ancak Karin Söder'in teklifi yeterli sertifika bulunmadığı için reddedilmiş. İşe bakın ihaleye Başbakanı'n eşi giriyor, ama ihale komisyonu "Senin belgen eksik" diyerek kadını saf dışı bırakıyor. Ancak muhalefet olayı duyunca kıyameti koparmış. İhale Karin Söder'e verilmemiş olsa bile Başbakan'ın eşinin maske zorunluluğu konacağını önceden haber alıp ihaleye katılmasının ahlaki kurallara uymayacağı gibi bunun hukuken de sakıncalı olduğunu ileri süren muhalefet Başbakan'ın istifasını istemiş. Söder o sırada istifa etmemiş olsa bile kısa bir süre sona, yine yüz kızartıcı bir başka suçlama karşısına kalınca istifa etmek zorunda kalmış. Almanlar Türkiye'yi kıskanıyor sözü bu açıdan doğru olabilir. Söder gibiler kıskanıyordur mutlaka. Çünkü Söder Alman değil, Türk olsa baş tacı edilirdi. Yalan mı BUNU YAZMAK GEREK Havayolunu sadece imtiyazlı olanların kullanması böyle oluyormuş demek Rize'de denize yapılmış havaalanı törenle açıldı. Böylelikle artık Doğu Karadeniz'de yaşayanlar da uçaktan yararlanabilecek. İlk bakışta, "Ne güzel artık herkes uçağa binebiliyor" denilebilir. Hele Erdoğan ve adamlarının "Havayolunu sadece imtiyazlı olanlar kullanabiliyoruz, sayemizde artık herkes uçağa biniyor" edebiyatını hatırlayanlar, "Bu söz doğru" bile diyebilir. Ama kimse kendini kandırmasın. Uçağa ne eskiden ne şimdi imtiyazlılar binmiyor, uçağa ihtiyacı ve parası olanlar binebiliyor. Bu iktidarın yaptığı şey birçok yere havaalanı yapmak. Kötü mü Hayır. Ama işin kötü tarafı da var. O da bu alanların sırf popülist politikalar uğruna çok büyük paralar harcanarak yapılması. Üstüne bir de yolcu garantisi verilerek zararın iki katına çıkarılması. Erdoğan Rize'deki açılışta "Artık bu alanı çok sık kullanırsınız" demiş. Öyle demiş ama 3 milyon da yolcu garantisi vermişler. Bu da günde 8 bin yolcu eder ki, acaba 80 yolcu çıkar mı çok merak ediyorum. Ayrıca yoksulluğun en üst düzeyde olduğu Rize'de kaç kişi İstanbul'a gitmek için 1327 lira bilet parasını ödeyebilecek Rize'de ve havaalanına yakın bölgelerde yaşayan, bu parayı ödeyebilecek kişiler de elbette vardır. Peki, bunlar kaç kişidir ve ayda kaç kere bu yolu kullanacaktır Yanisi şu ki, AKP mantığına göre havayolunu bu kez gerçekten sadece imtiyazlı olanlar kullanacak. DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER NATO konusunda yine içe dönük bir propaganda dönemi başladı İsveç ve Finlandiya NATO'ya girmek için başvurunca AKP genel başkanı, "Kusura bakmasınlar, biz izin veremeyiz" dedi. Nedeni bu iki ülkenin PKK ve FETÖ'ye kucak açması, iadesi istenilen kişileri vermemesi. Başta Amerika olmak üzere bütün NATO ülkeleri onay verirse Türkiye gerçekten veto hakkını kullanarak bu iki ülkenin katılımını engelleyebilir mi NATO kurallarına göre tabii ki öyle ama uygulamanın böyle olacağını hiç sanmıyorum. Erdoğan daha önce Rasmussen'in NATO Genel Sekreteri olmasına karşı çıkmıştı; sonra ne oldu da ikna oldu,