Şu rakamlar üniversitelerimizin ne acıklı duruma düştüğünü gösteriyor

KAFAMI BOZAN ŞEYLER Şu rakamlar üniversitelerimizin ne acıklı duruma düştüğünü gösteriyor İstanbul Üniversitesi'nin eski rektörlerinden Mesut Parlak'ın Sözcü'deki yazılarını hiç kaçırmıyorum. Size de tavsiye ederim, çünkü bu yazılarda özellikle sağlık ve eğitim alanındaki korkunç gerçekleri öğreniyorum. AKP iktidarının dindar-kindar eğitim rüyası nedeniyle Türkiye'de eğitim temelinden sarsıldı. Ülkenin her tarafı imam-hatiplerle dolduruldu, pozitif eğitim geri plana itildi, din eğitimi "ahlak ve kültür" adı altında dayatıldı. Sonuç: Niteliksiz bir eğitim, bu eğitimin yetiştiremediği milyonlarca genç, işsizliğin artması, ülkenin toplam niteliğinin sürekli düşmesi. Türkiye'nin uygar dünya eğitim liginden düşmek üzere olduğunu vurgulayan Mesut Parlak; geçen haftaki bir yazısında, "İçinizde eğitim konusunda konuşacak ya da bu konudan hakikaten rahatsız olan kimse yok mu Bakın ekonomi iyi bir yönetimle birkaç yılda toparlanır. Ama böyle bir eğitimle ülke geleceğinin en az 15-20 yılının kaybolacağını göremiyor musunuz Bırakın bu ekran ve medyada görüneceğim merakını da biraz olsun eğitimin derdine düşün" diyor. Türkiye'nin hızla Ortadoğu çukuruna yuvarlandığını belirten Parlak, "Orta eğitime bakar mısınız İçler acısı! Bana bu ülkede yaşayan ülkesini seven bir Allah'ın kulu da çıkıp orta lise ve üniversitelerdeki eğitimin geçtim uluslararası standartları normal bir düzeyde olduğunu söyleyebilir mi Söyleyemez" dedikten şunları yazmış: "Dünya genelinde Cumhuriyet'in yetiştirdiği bilim insanlarının neler başardığını görmüyor musunuz Peki bu başarılı insanlar nerelerde eğitim aldılar Bir gün olsun bir öz eleştiri yapıp kendinize dürüst oluyor musunuz İktidarımızda 20 yılda yetişen gençler neden eğitimde bu durumda diye soruyor musunuz Nedeni açık çocuklara yeterli ve yetkin eğitim veremediniz. Güçlü bir eğitim vermek zaten hiçbir zaman gündeminizde de olmadı. Çünkü sizin liyakat denen kavramla dargınlığınız var." Mesut Parlak'ın yazısında çok çarpıcı ve tabii ki üzücü bölüm var. Bu bölümde Karadeniz Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Kenan Çelik'in araştırmasından bazı sonuçlar yer alıyor. Türkiye'deki üniversitelerde kayıtlı öğrenci sayısı 8 milyonmuş. Bu sayı ile OECD ülkeleri içinde ilk sıradaymışız. Bu öğrenci sayısı ülke nüfusumuzun yüzde 9'u. ABD'de yüzde 6'sı AB'de ise yüzde 5.7'si Toplamda kamu vakıf ve özel üniversite sayımız 209. 21 üniversitenin uluslararası hiçbir etkinliği yok. 21 üniversitenin sosyal sorumluluk projesi yok. 65 üniversitenin endüstriyel proje yönetimi yok. 65 üniversite kütüphanesinde sadece 1 kitap var. 88 üniversitenin patent tasarım başvurusu yok. 28 üniversite TÜBİTAK bursundan yararlanmamış. 32 üniversitede uluslararası desteklenen ARGE yok. Son 30 yılda açılan üniversite sayı artışı 20 misli. Son 5 yılda açılan üniversite sayısı 80. SORU ŞU: Bu sayıda artan üniversitelere nasıl hoca bulunabilir AB'de 20 öğrenciye 1 hoca Bizde 41.5 öğrenciye 1 hoca. Bizde 150 öğrenciye 1 hocanın düştüğü üniversite bile var. 68 üniversite rektörünün uluslararası yayını yok. Araştırma kültürü olmayan böyle bir akademisyen nasıl Rektör olarak atanır Böyle birinin yönettiği bir üniversiteden araştırma bilimsel yayın beklenebilir mi Buna karşı son bir yılda 4 bin kişi profesör yapılmış. DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER Meclis, Anayasa'ya uygun çalışmıyor Hukuk konusunda zaman zaman bilgisine başvurduğum Avukat Ahmet Erdem Akyüz geçenlerde parlamento çalışmalarının Anayasa'ya aykırı biçimde yürütüldüğünü ileri süren bir yazı gönderdi. Erdem, Anayasamızın96'ncı maddesindeki "TBMM üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır. Toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz" kuralı hatırlatarak şöyle diyor: "Milletvekili sayısı 600 olduğuna göre Meclis'te oturumun açılabilmesi için 200 vekilin hazır bulunması, oturuma devam etmesi ve bir yasanın kabul edilebilmesi için, en az 151 milletvekilinin olumlu oy kullanması zorunludur. Bunu sağlamanın yolu; Genel Kurul'un açılışında, devamında ve oylamada "yoklama-sayım" yapılmasıdır. Ancak Meclis, yaklaşık olarak 3 yıldır "yoklama" yapılmaksızın "müşahede" denilen yasa dışı ve garip bir sistemle çalışmaktadır. Başkan tarafından salona bir göz atılarak "çoğunluk vardır" denilerek görüşmelere geçilmekte, Yasalar kabul edilirken de hiçbir sayım yapılmaksızın, mevcut üyelerin el kaldırışına bir göz atılarak "oy çokluğu" ile kabul edilmiştir diyerek geçiştirilmektedir." Akyüz bu durumun Meclis TV'nin canlı yayınlarında kamuoyu tarafından da açıkça görüldüğünü belirterek "Peki, Anayasa'da yer alan bu düzenlemelerin aksine uygulamalar niçin yapılmaktadır" diye soruyor. Ardından da soruya kendi cevap veriyor; "Çünkü TBMM Genel Kurulu'na belli bir zaman içinde ve belli bir sayıda toplantıya katılmayan üyelerin milletvekilliği düşecektir. Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim günü katılmayan milletvekilinin, "milletvekilliğinin düşmesine" karar verilecektir. İşte