Eskiden siyasi nezaket vardı

NOSTALJİ Süleyman Demirel'i 17 Haziran 2015 tarihinde yitirmiştik. Cuma akşamı Flashhaber'deki ana haberlerde Demirel'in 7'inci ölüm yıl dönümü nedeniyle bir haber sunduk. Sonra da üzerine yorum yaparak bir de anımı anlatmıştım. Süleyman Demirel Demirel'i anlatırken "Gençliğimiz Demirel karşıtlığı ile geçti, ama bugünle kıyaslanınca hem Demirel'in hem de aynı dönem siyaset yapanların ne kadar demokrat, nezaketli ve samimi olduklarını ibretle anladık" demiştim. Bir arkadaşım "Demirel ve dönemin siyasetçilerinin demokrasi ve hukuka bağlılıkları ile ilgili anılarda pek çok olay vardır ama beni çok etkileyen birini sana gönderiyorum" demiş. Yazı Yalçın Doğan'ın "Dar Sokakta Siyaset" adlı kitabından alınmış. 12 Eylül ortamında o günün siyasetçileri ile bugünküleri bir kıyaslayın bu yazıyı okurken. Bu anıları okuyup bugünkü iktidarı görünce insanın üzülmemesi elde değil. Okuyalım birlikte; Lacivert elbiselerini giydiler, kravatlarını taktılar, üstlerini başlarını ayna karşısında özenle bir kez daha gözden geçirdiler. Sonra da sabahın saat 7.30'unda günlük olağan voltalarını atmak üzere deniz kıyısına indiler. Zincirbozan'da bulunan CHP kökenliler 9 Eylül 1983 günü yine her sabah olduğu gibi, deniz kıyısında 110 metrelik yolda volta atmaya inerken, işte böyle lacivertler içindeydiler. Her sabah bu saatlerde "Zincirbozan Ahalisi" odalarından çıkar ve volta atarak günde yaklaşık on kilometre yürümeye çalışırlardı. 110 metrelik yolun ilk müşterileri de genellikle Süleyman Demirel ile Süleyman Genç'ti. Aradan on beş-yirmi dakika geçti, AP'liler baktı ki, CHP'ilerin tümü laciler içinde. Şöyle uzaktan bakıyorlar, pek bir anlam veremiyorlardı. Biraz sonra Demirel CHP'lilerin topluca bulunduğu yere geldi ve büyük bir şaşkınlık içinde sordu: "Beyler, ne oluyor bugün burada Yabancı bir misafiriniz filan mi gelecek" CHP'nin Zincirbozan'daki en büyüğü Sırrı Atalay oturduğu sandalyeden kalktı ve "Beyefendi, sizi rahatsız etmemek için söylemedik. Bugün 9 Eylül, yani CHP'nin kuruluş yıl dönümüdür. Bizim için özel bir gün sayılır. Hiç değilse bugün, kıyafetlerimizi değiştirerek, günlük pantolon ve şortları atarak buradaki elbiselerimizi giyip bugünü aramızda kutlamayı düşündük, onun için bugün bu kıyafetle dolaşacağız..." Demirel'in ağzından tek bir sözcük çıktı: "Yaaa!.." Yüz hatları gerildi ve "Peki" diyerek ayrıldı. CHP'liler orada askeri kampın içinde yerden otların arasından kır çiçekleri topladılar. Kampta bir de Atatürk büstü vardı. Hep birlikte, önlerinde Sırrı Atalay olduğu halde, Atatürk büstüne topladıkları kır çiçeklerini koydular. Sonra da saygı duruşunda bulundular. Döndüler baktılar ki, AP'lilerin tamamı da günlük giysilerini çıkarmışlar, kravatları takıp elbiselerini giymişler, başta Demirel olmak üzere kendilerine doğru geliyorlar. AP'liler kendi içlerindeki protokole göre sıralanmışlar, ellerinde bir kutu şeker, o anda hemen nasıl bulabildilerse de, gelip tek tek CHP'lilerin "Kuruluş Günü"nü kutluyorlar. Herkesi yeniden duygusal bir hava kapladı, gözler nemlendi, Demirel'in ağzından şu sözler döküldü. "Bu mantık olduğu sürece, ne bu parti ölür, ne de bu memlekette demokrasi ölür... Tutukluluk halinin sürdüğü bir yerde, böyle bir yerde bile, tutukluluğunu unutup partisinin kuruluşunu kutlayan insanların var olduğu bir memlekette, ne parti ölür, ne de demokrasi... Hepinizi kutlarız." Herkes birbiriyle kucaklaştı. Ondan sonra da İsmet Paşa'dan başlayarak yaşanan ortak anılar tek tek anlatıldı. Demirel, İsmet Paşa'yı nasıl kızdırdığını anlatıyor, Çağlayangil, Ecevit'le karşılaşmalarını aktarıyor, CHP'liler partiye nasıl girdiklerini, seçimlerden sonra ilk kez meclise nasıl seçildiklerini anlatıyorlardı. Kampta bulunan askerler de şaşırmıştı, herkesin böyle gün ortasında ve bir "mecburi ikamet durumunda" lacivert elbiseleriyle dolaşmasına... Kamp komutanı özür dileyerek yanlarına yaklaştı ve ne olduğunu sordu. Ne olduğunu öğrenince, "Affedersiniz!" dedi, şaşırdı ve şaşkınlıkla "Bizim yapabileceğimiz bir şey var mı" diye sordu. ŞAKA GİBİ Anayasa değil önemli olan, "millet isterse" diye bir kavram yarattılar Erdoğan'ın zamanında yapılacak bir seçimde aday olamayacağı konusu belli ki artık sarayın da telaşı haline gelmiş. Yakın bir zamana kadar bu konudaki soruları asla cevaplamayan, ciddiye bile almayan saray yazarları şimdi Erdoğan'ın aday olabileceğini anlatmak için kampanya başlattılar. Sarayın Hürriyet'teki sözcüsü Abdülkadir Selvi o telaşı o kadar iyi yansıtıyor ki Anayasa'yı bile bir kenara bırakmış; "Bu millet istediği sürece Erdoğan üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olur ve seçilir. Hatta Anayasa'ya göre 2023 seçimlerinden sonra erken seçim kararı alıp dördüncü kez aday olabilir"diyor. Böylelikle yepyeni bir siyasi kavramla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Anayasa ne derse desin, "millet istiyorsa" kavramını atıyorlar ortaya. Bunu ilk dillendiren Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek olmuştu. O da "Anayasa'ya göre aday olamaz ama milletin bir bölümünün istediği de ortada, bunu da dikkate almak gerek" demişti. Selvi şimdi buradaki çekingenliği üzerinden atıyor ve "Millet isterse üçüncü defa da aday olur dördüncü defa da" diyerek sarayın koşullar ne olursa olsun adaylık konusunda çok kararlı olduğunu dile getirmiş oluyor. Selvi sarayın bahanesini de yazmış yazısında. Neymiş; "Muhalefet seçimi kaybedeceğini