Bir teki bile o "meşhur" görüntü sırasında ne konuştunuz" diye sormaya cesaret edemedi

Saray medyasının biat fotoğrafı ANALİZ Bir teki bile o "meşhur" görüntü sırasında ne konuştunuz" diye sormaya cesaret edemedi Özbekistan'daki "Şanghay örgütü" toplantısı şovu bitti şimdi sıra New York'ta. Central Park'ta gezmiş Erdoğan, meğer dünyanın her ülkesinden sevenleri varmış onunla tanışmak için sıraya girmişler, kendisini kutlamışlar, dünyanın en iyi başkanı olduğunu söylemişler, fotoğraflar çektirmişler. Tabii saray medyasının yalancısıyım, onlar öyle yazdılar. Görüntüleri izleyince anlıyorsunuz aslında gerçeği, Özbekistan'daki fotoğrafın çok işe yaradığını düşünen saray danışmanları "Bunun bir de halk versiyonunu çekelim, dünya halkları süper lideri bağrına basıyor diye yazdırırız altına" diye düşünmüşler. Bakalım şu bir iki gün içinde New York'ta neler olacak. Acaba Özbekistan'da çekilen fotoğrafın benzeri bu kez dünyanın hukuk ve demokrasi ile yönetilen ülkelerinin başkanlarıyla da çektirilebilecek mi Herkes Erdoğan'ın Şanghay ülkelerinin liderleri ile sohbet ederken çekilen fotoğrafını konuşurken gezinin son anlarında servis edilen bir fotoğraf çok ilgimi çekti. Fotoğrafı yukarıda görüyorsunuz, bu fotoğraf saray medyasının biat fotoğrafıdır bana göre. Koca bir salon, ortaya bir koltuk konmuş, etrafı boş, uçağa alınan gazetecileri abdesthane bardağı gibi ortadaki koltuğun iki tarafına dizmişler. Uçaktaki bu tür fotoğraflara diyeceğim bir şey yok, orada AKP genel başkanı ortada oturur diğerleri de masanın etrafında yerini alır, ama bu ne böyle Tabii biat derken hem görüntünün çirkinliğine dikkat çekmek istiyorum hem de güya gazeteci olan bu kişilerin soru bile soramayacak kadar kimliklerini ve hatta ruhlarını teslim etmiş olmalarını dile getirmek istiyorum Bu fotoğrafın çekilmesinden hemen önce Erdoğan güya bir basın toplantısı yapıyor. Yine saray danışmanının dağıttığı sorular sözde gazeteciler tarafından soruluyor. Erdoğan bir soru üzerine o meşhur fotoğrafın çekildiği anları anlatıyor ve şöyle diyor; "İlham Bey o koltuğu bana bıraktı, kendisi yandaki koltuğa geçti. Çoğu Rusça bildiği için tercüman da konuştuklarımızı Rusçaya çeviriyordu. Oradaki sohbetimiz tabii hepsinin bayağı hoşuna gitti. Güzel bir anı oldu." Bir tek gazeteci bile "Efendim o sırada siz ne anlatıyordunuz da diğer liderler sizi gülümseyerek izliyordu" diye sormuyor. Zavallılar nasıl sorsunlar, karşılarında Fahrettin Altun duruyordur mutlaka ve o ne sorulacaksa önceden vermiş bir kere hadlerine mi kendi başlarına soru sormak. Gazeteci kılıklı biri "Masa böyle kurulur, diğer masadakiler dağılabilir" diyor sırıtarak, Erdoğan cevaplıyor; "Ama biliyorsunuz bizimki altı kişilik masa değil." Derken Erdoğan yine çok eski bir gazeteci olan Merdan Yanardağ ile ilgili çok ağır sözler söylüyor, adeta RTÜK'e ve savcılara talimat verir gibi hem suçu dikte ettiriyor hem de "gereken yapılsın" diyor, oradaki bir gazeteci bile gıkını çıkarmadığı gibi kendi meslektaşlarına yönelik bu tavrı başlarıyla onaylıyorlar. Gazeteci olarak artık içim kaldırmıyor bu manzaraları. ÇOK GÜLDÜM Turnikeden annesinin kartıyla geçen ama Kuran okuyan adam Hafta sonunda yanlış bulduğu her şeye çekinmeden müdahale eden bir dostumla sohbet ediyorduk. Laf dostumun daha önce yaptıklarından açılınca kendisi bile "Valla bir gün kaşım gözüm yarılmış halde geleceğim, ama ne yapayım haksızlıklara yanlışlara ses çıkarmayınca da olmuyor" dedi. Sonra da "Bakın başımdan geçen son olayı anlatayım" dedi. Ünalan'dan metroya 16.00 sıralarında binerken, turnikeden kartımı bastım. GörevliAkbil kartlarını kontrol ediyordu bir yandan. Arkamdan gelen 30 yaşlarında sakallı bir genci durdurup kartına baktı. Annesinin yaşlı kartını kullanıyordu. Sakallı genç itiraz edemeden kartı görevliye verdi. Metroya bindiğimde rastlantı, vagonda yanıma oturdu. Oturur oturmaz telefonunu çıkardı kulaklığını taktı, bir şeyler mırıldanıp okuduğunu görünce telefona baktım Arapça bir şey, az sonra onun Kuran olduğunu anladım. Kibar bir şekilde "Ne güzel Kuran okuyorsunuz kutlarım sizi" dedim. İlgi gösterdiğim için bana döndü, kulaklıklarını çıkardı ben de "Hangi ayeti okuyorsunuz, ne diyor" diye sorunca, "Okuyorum ama anlamıyorum" dedi. "Peki" dedim yine kibarca "Biraz önce turnikeden geçerken tanık oldum, sizin gibi birisi, ayetleri telefonundan okuyan inanan birisi annesinin Akbilkartını kullanması doğru mu" diye sordum. "Haklısınız doğru değil" dedi. Aldığım bu cevap üzerine "Ben sizlerin sayesinde deist oldum" dedim. Biz de "Sonra" diye sorduk. "Ne olacak" dedi "Başımı belaya mı sokayım, hemen kalkıp yürüdüm, adam da arkamdan bakakaldı." Bİ SORALIM BAKALIM Nasıl çalışıyorsunuz da bu paralar geliyor Ekonomik bir kriz yaşanıyor ama bu şimdilik büyük yıkımlara neden olmuyor. Çünkü krize rağmen ortada dolaşan bir para var. Bu para günü kurtarıyor şimdilik. Sadece bu paranın kaynağı belli değil. Merkez Bankası bile "Kaynağı belirsiz 24 milyar dolar girişinden" söz ediyor. Bir kişiye 1 milyon dolar gelse hemen yakasına yapışan MASAK kimseye "Bu kadar para nasıl geliyor" diye soramıyor. 24 milyar doların kaynağı merak bile edilmiyor. Bizim saray medyası merak etmiyor ama yabancı medya merak ettiği için olarak saray danışmanları Erdoğan'ın bu konuda minik