Muhalefetin dış politikası olsa ne olur

Cumhurbaşkanı Erdoğan, normalleşme politikasındaki yeni adımları ve olası kara operasyonu açıklamaları ile siyasetin gündemini elinde tutuyor. Muhalefetin, Sisi ile tokalaşmayı ve Esed ile görüşebilirim açıklamasını "ne oldu" eleştirileri ile karşılaşması siyasi hayatımızın temel bir gerçekliğini değiştirmiyor. AK Parti dış politika-güvenlik alanlarında muhalefetten fersah fersah önde gidiyor. Bu arada gayretli yorumcular da "muhalefetin bir dış politikası var mı, olabilir mi "sorusuna cevap arıyor. Bu soruyu tartışmadan önce AK Parti iktidarının yirmi yılda dış politikayı hem iç siyaseti dönüştürme hem de Türkiye'nin uluslararası konumunu yeni bir zemine taşımak için seferber ettiğini belirtmeliyim. AK Parti, imkanları sonuna kadar zorladı ancak değişim anı geldiğinde yeniden konumlanmayı ve bunun söylemini geliştirmeyi tercih etti. Bence, Erdoğan'ın siyasi liderlik başarısı iç siyaset, güvenlik, dış politika ve ekonomi arasında kurduğu dengeye dayanır. Bu dinamik dengeyi uluslararası sistemdeki değişimleri iyi okuyarak, zamanında hamlelerde bulunarak ve seçimleri kazanmayı başararak sağlıyor. Sözkonusu altın dengeyi yakalamak çok büyük bir maharet istiyor. İç ve dış politikanın artık birbirinden ayrılamadığı bir dünyada siyasetçinin eski polemiklerini hatırlatmanın pek bir etkisi olmuyor. Zira seçmenine bütün seçenekleri denediğini ve sonra yeni konuma geçtiğini anlatabiliyor. Tıpkı PKK-YPG terörü ile mücadelede pro-aktif bir politika yürüten Erdoğan'ın daha önce iki kere Kürt sorununu çözmeye çalıştığının bilgisinin hafızalarda olması gibi. Bazı Batı ülkeleri ile gerilim yaşandığında daha önce AB süreci ile ilgili radikal adımları atanın AK Parti, süreci durduranın ise AB tarafı olduğunun bilinmesi gibi. 2013-2016 arasındaki türbülansın birçok ülkeyi karşıya almadan atlatılmayacağı gibi. 2016 sonrası yeni güvenlik anlayışının bazı ülkelerle gerilmeye değecek bir bağımsızlık perspektifi olduğu gibi. Suriye, Irak, Libya ve Doğu Akdeniz'de sert güç gösterdikten sonra kazanımların tahkimi için normalleşme politikasına geçmek gerektiği gibi. Ukrayna krizinde uygulanan başarılı denge politikasının arkasında işte bu tecrübe bulunuyor. 6'lı masa dış politika-güvenlik alanında Cumhur İttifakına alternatif bir çerçeve çizebilmiş değil. Erdoğan ise dış politika performansının çarpan etkisinin meyvelerini topluyor. İktidar normalleşme ile yeni güvenlik politikalarının sentezi yeni bir yaklaşıma geçti. Bu, hem diplomasiyi öne geçirerek muhalefetin eleştirilerini etkisizleştiriyor hem de güvenliği için bağımsız davranan Türkiye imajını besliyor. Bugünlerde Kürt sorunu, terörle mücadele, Suriye ve YPG gibi konularda farklı görüşlere sahip muhalefet partilerinin en azından Türkiye'nin uluslararası sistemdeki yerinin neresi olması gerektiği konusunda uzlaştıkları düşünülüyor. O da "kapsamlı bir demokratikleşme ile Türkiye'nin kendisini Batı'da konumlandırması..." Batı hakimiyetinde liberal bir dünya düzeninin yerini çok