Madrid Zirvesi'ne kimler gölge düşürür

Haziran'ın son iki gününde Madrid'de NATO Zirvesi yapılacak. Bu zirve 2030 stratejik konseptinin yenilenmesi ve Rusya ile Çin'e yönelik mesajlar açısından merak ediliyor. Son 21 yılın en önemli zirvesi olarak görülüyor. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg "Rusya'nın artık bir ortak değil, bir tehdit" olduğunu ilan edeceklerini ve Çin'in yükselişinin ittifakın çıkarları, değerleri ve güvenliği için "bir meydan okuma" olarak niteleneceğini açıkladı. Yeni üyelik başvuruları (İsveç ve Finlandiya) ve müttefikler arası ilişkiler açısından da Madrid Zirvesi tüm başkentlerin dikkatini çekiyor. Malum Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu iki ülkenin üyeliği ile ilgili şartları açıklamasından sonra Batılı diplomatlar Türkiye ile İsveç ve Finlandiya arasında mekik dokuyor. Ankara, bu iki ülkeden PKK-YPG terör örgütüne verdiği desteği somut olarak kestiğini göstermesini ve savunma sanayisindeki Türkiye'ye yönelik ambargoları kaldırmasını istiyor. Bu talepleri NATO üyeliğinin gerektirdiği hususlar olarak niteliyor. Yine Yunan medyası, Başbakan Miçotakis'in Washington'da başlattığı Türkiye karşıtı kampanyayı Madrid'de genişleteceğini ileri sürüyor. Bu tartışmalar bazı uzmanlar tarafından NATO'nun dayanışma sergilemesi gerektiği bir dönemde bölünmüş havası verecek konular olarak değerlendiriliyor. 24 Şubat'ta Rusya'nın Ukrayna'yı işgali Batı ve NATO için yeni bir dönemin başlangıcıydı. İşgale verilen ilk tepkiler (ağır yaptırımlar, savunma bütçelerinin artırılması, Ukrayna'ya silah yardımı ve ittifakın doğu sınırına yeni asker göndermeler) Batı dayanışması olarak algılandı. Ancak dört aydan sonra Ukrayna'nın güneyinde Rusya'nın üstünlüğünün devam ediyor olması bu savaşın yıllarca sürebileceği görüşünü öne çıkardı. Dört Avrupa liderinin Kiev'e dayanışma ziyareti bile Avrupa içerisindeki "Rusya'ya karşı ne yapmalı" hususundaki ayrışmayı örtemedi: a- Uzlaşalım b- Ukrayna'ya daha ağır silahlar vererek savaşa daha etkili devam edelim. Elbette Rusya bu işgal ile Avrupa için "ortak" olmaktan çıkarak "tehlike" haline geldi. Ancak önümüzdeki onlu yıllar boyunca Rusya ile birlikte yaşamak durumunda olan bir Avrupa var. Bunun farkında olan Batılı liderler farklı mesajlar vermeye başladı. Papa Francesco, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile ilgili NATO genişlemesine atıfla "belki bir şekilde provoke edilmiştir" açıklaması yaptı. Yine Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Kiev'e gitmeden önce "Rusya'yı küçük düşürmemeliyiz ki savaş bittiği gün diplomatik kanallardan bir çıkış yolu inşa edebilelim" demişti. Bu emareler savaş uzadıkça Batı ittifakı içindeki Rusya karşıtı ortak tavrın zayıflayabileceğini gösteriyor. Putin ise Rus milliyetçisi söylemlerini sürdürüyor. Yayılmacı hamlelerini eski Rus Çarı Büyük Petro'nun 18. yüzyılda İsveç'le savaşta Baltık kıyısını